Sevgili Oğlum,

Şu anda yanımda öylesine huzur dolu uyuyorsun ki… Nasıl anlatsam sana hissettiklerimi?

Sanırım dünya üzerinde hiçbir duygu, hiçbir görüntü huzurlu bir uyku sürmekte olan bir bebeği izlemek kadar umut ve mutlulukla dolduramaz içimi…

Sana bakarken hep “sen benim ışıltılı, aydınlık yüzümsün” diye düşünüyorum…

İşlenmemiş, yaralanmamış, kabuk bağlamamış ruhunun bana ve babana duyduğun sınırsız güven şımartıyor beni…

Kendimi dünyanın merkezi sanıyorum…

Uykunda ellerini tutuyorum, tek bir parmağım bütün avucunu kaplıyor… Tıpkı senin minicik benliğinin tüm yüreğimi, hayatımı kapladığı gibi…

Seninle yeniden keşfediyorum yaşamı birtanem…

Dişli olmadan önce diş çıkarmak için ne zorluklar çektiğimi, düştüğüm günlerde yakınmak yerine yürümek için nasıl azim gösterdiğimi hatırlıyorum sayende…

Sımsıcak bir sarılmanın annem için, sulu mu sulu bir öpücüğün babam için ne denli kıymetli olduğunu sayende anlıyorum bir kez daha…

Salonumuza vuran ışığın yansımalarının, açan çiçeğin, akan suyun, ocakta kaynayan yemeğin, köpeğimizin ilgi beklentilerinin, gökyüzünde süzülen bir balonun, çıtır simidin, kış günü sıcak evimizin, yaz günü serin bir deniz esintisinin, evde kovalamaca oynamanın mutluluğunu, şaşkınlığını tekrar yaşıyorum seninle…

Düştüğümüz zaman kahkahalarla gülüp kalkıyoruz yerimizden, gülerken bir anda ağlayıveriyoruz sudan bir sebepten…

Hep seninle, hep senin sayende…

Ve yine sen o küçücük, savunmasız bedeninle; ruhunla hayatta hiç kimsenin olmadığı kadar derin kaygılara sürüklüyorsun beni…

Hiç korkmadığım kadar korkuyorum…

Prizlerden, yüksek sandalyelerden, balkondan, trafikten, kazalardan, hastalıktan, çatal bıçaktan, ocaktan, ilaç kutularından, merdivenlerden, insanların içindeki karanlık yüzlerden, kavgalardan, hıyanetten, ahlaksızlıktan, namussuzluktan, yeryüzüne ve evrene saçılmış tüm kötülüklerden…

Seni koruyamamaktan, kollayamamaktan…

Senin minicik elinle kavradığın tek bir parmağım gibi aslında duygularım…
Bizim sana sunduğumuz dışında kalan dört parmağın ne olduğunu bilememekten, öngörememekten korkuyorum bir yandan…

Dışarıda kalan o dört parmağın şaşkınlığına gülüyorum öte yandan…

Bilsen, ben de sana dünyaları vermek istiyorum oğlum…

Tıpkı senin varlığınla Tanrı’nın bana yüklediği sonsuz sevgi ve kaygı gibi…

Ama biliyorum ki dünya tam da senin avuçlarının, gönlünün büyüklüğü ile sınırlı gün yüzlüm…

İstesem de bir parmaktan fazlasını veremem biliyorum…

Ve öylesine yazıyorum, öylesine konuşuyorum seninle…

Senin melekler gibi gülümseyerek uyuduğun; en korunmasız, en bana ait olduğun zamanlarda…

Parmağım avucunda, yüreğim varlığında kaybolmuşken…

Tanrı’nın bana sunduğu aydınlık yüzüme bakıp diliyorum:

Hep can kal, canda kal, candan kalasın diye sevdiğim…

Annen

Reklam