Etiketler

“Geçen gün 1993’te öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun bir “demokrasi şehidi” olmadığını söylemiştim. 24 Ocak günleri (mesela yarın) onunla birlikte anılanların da çoğu demokrasi şehidi değildir:

Kubilay, Onat Kutlar, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Muammer Aksoy, Turan Dursun, Çetin Emeç…

Bu kişiler, “demokrat oldukları, demokrasiyi savundukları ya da demokrasi mücadelesi verdikleri” için öldürülmedi”

Bu satırları, çok sevdiğim bir dostumla okudum…

Sevdiğim, saydığım, hayran olduğum Kışlalı’nın kocaman yürekli, cesur kızıyla, can Dostum Dolunay’la okudum…

Okurken dudaklarım titredi kızgınlıktan…

O ise sustu…

Öyle derin bir suskunluktu ki, içinde neler olduğunu tahmin bile edemem…

O suskun gözlerdeki kederi ve öfkeyi, bu satırlarının sahibinin asla anlayamayacağına adım gibi eminim…

Çünkü yüreği sevgiden yoksun, kendi çıkarından başka hiçbir şeyi, hiçbir duyguyu önemsemeyen bir şahsın (insan demeye dilim varmıyor) babasını kahpece kaybetmiş bir çocuğun acısını anlamaktan yoksun olduğunu biliyorum.

O babanın, o insanın nasıl bir “demokrat” olduğunu anlayamayacak kadar cahil bir adama ne denir ki?

Birebir tanımasına gerek yok ama lütfedip de iki satır okusa, bu insanların ne dedikleri, ne yazdıkları, ne anlatmaya çalıştıkları konusunda belki azıcık da olsa fikir edinirdi.

Ama ne gerek var, kurulduğun köşende salla gitsin…

Üstelik acımasızca, üstelik vicdansızca…

Kalem, kılıçtan keskindir derler…

O zat, bugün öylesine delip geçti ki o babasız anasız çocukların kalbini…

Savunmasız insanlara bir kurşun atıp öldürenler, alçakça bombalı pusu kuranlar belki cezasını çekip çıkar; ancak inanıyorum ki “onun” yazdıklarının açtığı yara ve o çocukların vicdan borcu ne bu dünyada ne de öteki dünyada huzur vermez ona…

Karanlık düşünceleri kabusu olup sarar benliğini, nedensiz huzursuzluklarda kavrulur uykusuz gecelerinde…

Doğmak bilmeyen bir güneşi beklerken, hatırlar umarım o sözleri…

Utanır…

Pişman olur, af diler hem o çocuklardan hem Tanrı’dan…

Bilmez ki, kor ateşlerde onu koruyacak olan yine o çocuklardır…

Çünkü onlar daha minicikken öğrenmiştir acıyı da affetmeyi de…

“Bizim ülkemizle, insanımızla kavgamız yok; üzgünüz ama kızgın değiliz” diyen o çocuklardır çünkü…

Tanımaya, anlamaya tenezzül etmediği o adamların, kadınların “insan gibi” yetiştirdiği çocuklardır onlar…

Babasız, anasız, kardeşsiz, evlatsız kaldıkları ülkenin ve Tanrı’nın adaletine hala inanan; bu ülkeyi pek çoğumuzdan daha çok seven çocuklardır…

Yukarıda bir yerlerde, kaybettikleri “can”ların gururla, umutla izledikleri çocuklardır…

Bilse, tanısa utanır…

Ama utanmak için “yürek” gerekir, vicdan gerekir…

24 Ocak 2011