Sevgili Oğlum,
Bir ay sonra 4 yaşını bitireceksin.
Henüz doğmadan sana mektup yazmaya başlamıştım, 4 senedir de devam ediyorum.
İleride bu mektupları okur musun bilmiyorum ama sana zaman zaman duygularımı, çoğu zaman da ülkemiz gündemine dair yazıyorum.
Bir anlamda, yaşadıklarımızı kendi gözümden sana anlatmaya çalışıyorum.
Genelde de elimden geldiği kadar “komik”leştiriyorum, yani aslına bakarsan gülüyorum ağlanacak halimize.
Çünkü gülmeyi unutursan, hayatla baş edemezsin gün yüzlüm.
Arada sırada, “acımadı kiiii” diye kadere dil çıkarmazsan, her zaman gözyaşlarında boğulursun.
Ama sakın yanlış anlama, kendinle ilgili konulardan bahsediyorum.
Başkalarının acılarına duyarsız kalan, gülen, daha fenası bundan keyif alan bir “vicdansız” sakın olma.
Hayata sadece kendi penceresinden bakan “bencil” bir adam olma.
Görmeyi bil…
Hissetmeyi bil…
Dokunmayı bil…
Dinlemeyi bil…
Sarılmayı bil…
Anlamayı bil…
Utanmayı bil…
Kendin gibi ol, önce kendin ol ama “başkası” olabilmeyi de unutma.
Umursamaz olma, umursa…
Çünkü sen de senin dışındaki herkes için “başkasısın” aslında.
Sığınma, itibar etme “ateş düştüğü yeri yakar” sözüne.
Ateş sadece düştüğü yeri yakmaz oğlum.
O ateşten sıçrayan ufacık kıvılcım, seni de içine alır.
Yüreği kör, aklı kör, vicdanı kör olursan gün gelir ateşin ardında bıraktığı “kor”la kaplanır dört bir yanın.
O yüzden sakın olduğu “kadar”, olmadığı “kader” deme.
Çaba göster…
Kaçma; siperlerin ardına saklanmış bedenlere ve ruhlara inat, mücadele et.
Sen benim “Yiğit” oğlumsun…
Tek bir damla suyun da olsa, bir okyanusa da sahip olsan mücadele et ateşle.
İnanıyorum ki, ancak o zaman boşuna yaşamış olmayacaksın…
Annen
Türkan Şanverdi Avcı
10 Ağustos 2012