Etiketler

Bu Bayram şekerimiz minik bir sokak kedisi oldu…

Gri beyaz renkli, çiroz, pireli, haşarı ama iki gün ve gece boyunca çığlık atarak bize sesini duyuracak kadar inatçı bir sokak kedisi.

En sonunda evlat edindik onu, üstelik evimizdeki bir köpek ve 2 kuşa rağmen.

Ama dedim ya, pes etmedi, sabırla haykırdı, biri gelsin beni kurtarsın diye.

Kendi şansını yarattı, bize de şans getirsin diye “Uğur” koyduk adını.

Annem “bir kedimiz eksikti” dedi bu akşam ve ben de ona Emily Dickinson’un şiiri ile cevap verdim:

Bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım.
Bir yaşamdan acıyı alabilirsem
Ya da bir acıyı hafifletebilirsem,
Ya da bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsem
Boşuna yaşamış olmayacağım…

Ben bu Bayram şahane bir kadının dizelerine sığındım ve inatçı bir sokak kedisinin sesine…

Durduk yerde safkan bir sokak kedisini evlat edindim, ona duyarsız kalamadım.

Ve bu Bayram yine boşuna öldüler insanlar…

Vicdansızca, kahpece planların ve dahası plansızlıkların sonucu olarak; trafikte de, terörde de…

Bu Bayram yine evlatlar anasız babasız, ana babalar evlatsız kaldı…

Yine Büyüklerimiz “sağduyu” çağrısı yaptı.

Oysa bırakın sağı, solumuz, önümüz arkamız dahi işitmez oldu artık siren seslerinden, çığlıklardan ve gözyaşlarından dolayı…

Size söylüyorum Beyefendiler, Hanımefendiler…

Boşuna yaşıyorsunuz, boşuna…

Ne bir acıyı çekip alıyorsunuz, ne de kendinizden başkasını düşünüyorsunuz…

Sağı solu, iktidarı muhalefeti, hiç birinizin samimiyetine inanmıyoruz…

Sizde bir evlat acısını, bir baba kaybını anlayacak, hissedecek yürek yok; onu yaşatanın karşısına dikilecek yürek de yok…

Biliniz ki, “kanları yerde kalmayacak” laflarına da karnımız tok, bütün yurdu kan kaplamış, görmüyor musunuz?

“Bu ülke bölünmez” diyorsunuz, çoktan bölündük haberiniz yok mu?

Kalbimiz, aklımız, ruhumuz bölündü…

Sokakta birbirimize tereddütle bakıyoruz, haberlere bakmaya korkuyoruz, her gün lanet okuyor, küfrediyoruz “ötekilere”

Daha nasıl bölünürüz?

Duyuyor musunuz?

Sokaklardan çığlıklar yankılanıyor, haykırışlar bütün yurdu kaplamış…

Sesimizi duymanız için kaç gün, kaç gece bağırmamız gerek?

Ya da kaç Mehmet istersiniz şehit olacak, kaç bebek?

Hangi acıyı çekip alıyorsunuz?

Ve siz ve gücünüz ve yeriniz baki mi sanıyorsunuz?

Bunca kul hakkıyla nasıl Tanrı huzuruna çıkacağınızı düşünüyorsunuz?

Tek bir yaşamdan acıyı alacak, bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyacak gücünüz, insanlığınız var mı yoksa boşuna mı yaşıyorsunuz?

Onu söyleyin bize…

Ama önce evladını kaybetmiş, sevdiğinden ayrılmış, kolu kanadı kırılmış bir ardıç kuşu ne hisseder bilin de, öyle…

Türkan Şanverdi Avcı
22 Ağustos 2012