Hiç tanımadığınız birinin tahliyesine sevinir misiniz?
Sevinirsiniz, haksız yere ailesinden ve sevdiklerinden uzak tutulduğunu düşünüyorsanız…
Geç de olsa gelen adalet, umutlandırır mı sizi?
Umutlandırır, artık gelmeyeceğine inanmaya başlamışsanız…
Boşa yitip giden yılları bile bir anlığına siler misiniz hafızanızdan?
Silersiniz, boş yere belki daha da gidecek yılları düşünürseniz…
Ve o anda o evde olmak ister misiniz?
İstersiniz, gözlerinin içi parlayan bir eşi, çocukları ve ana babayı görmek için…
Ben şimdi o evde, Mustafa Balbay’ın evinde olmak isterdim…
Çocuklarına sevinçle sarılan annelerini görmek için…
Şükreden anne babasına “evet çok geç, ama bitti nihayet” diyebilmek için…
Ve evin kapısından babaları girdiği anda boynuna atlayan çocuklarını izlemek için…
Hele de “Sen büyüyünce geleceğim” diyen babasının kollarında “gerçekten büyüdüğünü” düşünüp de gururlanacağına inandığım oğlu için…
“Baba dönünce” diye yapılan nice basit ama mutlu planları dinlemek için…
Bundan 3 yıl önce yazmıştım Mustafa Balbay hakkında bir yazı.
“Oğlum 20 aylık oldu, beni tanımıyor… Kızım karnesini getirmiş, çıkmadı tahliye; ağlamadı bile kızım” demişti bir gün önce yapılan bir röportajda da; ben ağlamıştım o küçük kızın yerine.
“Babasız bir çocuğun en güleç halinde bile yüzünden bir anda gelip geçen hasret duygusunu tanırım; babasının kollarında çığlıklarla, kahkahalarla dönen bir çocuğun ise kendini dünyanın en güçlü insanı hissederek hayata nasıl güvenle baktığını bilirim” demiştim yazımda…
Dilerim artık hep kahkahalarla, hep güvenle baksınlar hayata…
Hiç kopmasınlar bir daha…
Bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da dimdik; bir bütün olarak dursunlar adaletsizliğin karşısında…
Ve haksız yere sevdiklerinden, canlarından uzak bırakılanlara umut olsunlar…
Tıpkı bugün bize oldukları gibi…
Şu anda o evde olmak isterdim gerçekten…
Tarifi mümkün olmayan o coşkuyu yaşamak için; adaletsizliklerle bunaldığımız gri dünyamızda, mutluluklarını ilaç niyetine içime çekmek için…
Gözünüz aydın çocuklar, babanız eve dönüyor…
Allah ayırmasın…