Eski Türk filmlerine bayılırım oldum olası.

Çok sevdiğim klişe cümleleri vardır. Özellikle de “cemiyet” kelimesinin yer aldığı cümleler şahanedir.

Örneğin zengin kız fakir oğlan aşkı söz konusuysa itiraz ederken hep “o kız bizim ailemize uygun değil evladım, cemiyette laf söz olur” savunmasıyla yaklaşır aile.

Hele de rahmetli Aliye Rona ne entrikalar çevirir, bahse konu çiftleri ayırmak için. Zavallı Hülya Koçyiğit bavulunu alır, gözyaşları içinde terk eder evi. Sonunda her şey açıklığa kavuşur, “ben esasen senin annenim yavrum” sözleri ve sarılmasıyla film biter.

Şimdilerde cemiyet oldu cemaat.

Bavul konusu zaten malum…

Toplanması değil sorun. Dipsiz kuyu mübarek, “açılınca bugün ne çıkacak acaba içinden?” diye merak ediyoruz; o nedenle geçiyorum.

Ama cemaat gerçekten günümüzün “laf söz sahibi”.

İşle ilgili görüşme yaparken bile “o şu cemaattendir, bu gruba yakındır” benzeri uyarılarla hareket ediliyor ki yanlış hareket edip de müşteri kaçırılmasın.

Kamu kurumlarında hatta özel sektörde kim hangi cemaatten diye konuşuluyor.

Gazeteler, yazarlar Hükümetçiler ve Cemaatçiler diye ayrılıyor.

Köşe yazarları, cemaatlere ilişkin engin tecrübe ve deneyimleriyle analizler yayınlıyor.

“Hükümet taviz mi verdi, verdiyse ne verdi, araları niye bozuldu, düzelir mi, peki düzelmezse Türkiye ne olur?” soruları gündemin başrolünde sahne alıyor.

Ana muhalefet partisi, “cemaatle görüşmenin çok olumlu geçtiği” açıklamasında bulunuyor.

“Aman Cemaati karşımıza almayalım, aman cemaatte laf söz olmasın” diye yarış halinde herkes.

Sanki Türkiye Cumhuriyeti’nde değil, Türkiye Cemaatinde yaşıyoruz.

Biz bundan 90 yıl önce laik ve demokrat Türkiye Cumhuriyeti olalım niyetiyle çıktık yola, gelip geldiğimiz noktada tartışma cemaat etrafında seyrediyor.

Neye niyet, neye kısmet misali…

Merak ediyorum bu “filmin” Aliye Rona’sı kimdir?

Ve sonunda “Durun, biz esasen laik ve demokrat bir ülkeyiz” diye sarılacak mıyız birbirimize?