Bakanlar hakkındaki fezleke internete düştü ve anında yayılmaya başladı malumunuz…
İddialar, belgeler, takipler, fotoğraflar ve bahsi geçen paralar akıl almaz boyutlarda.
Bu iddialara göre ekranlarda gözyaşlarına boğulan meşhur sanatçımızın “gönlünün efendisi” epey gönül kazanmış görünüyor…
Ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır o kısmını bilemem, adli makamlar “herhalde” gerekli değerlendirmeyi yapar!
Ama o koca iddianamede ne paralar, ne örgütler, ne ilişkiler; beni bir tek şey çok çarptı: Memur Teoman…
Görünüşe göre “gönüllerin efendisi hayırseverimizin” gönderdiği adamın her türlü teklif ve vaatlerine rağmen “Bu Türkiye’nin malı” diyerek evrakları görmekte ısrar etmiş o memur.
Sökmemiş yani “benim memurum işini bilir” felsefesi ona, “ben memuriyetimi yıkamam” demiş.
Muhtemelen küçük bir maaşla çalışan bir devlet memuru da olsa “bahşişi önden kabul etmeyi” seçmemiş.
İşte iddianamenin beni en çok etkileyen yeri burası…
Çünkü yolsuzluklar, rüşvetler, büyük patronlar, sıfırlamalar, diğer türlü bağışlar, Alo Fatih’ler, tehditler, havuzlar, villalar, saatler, ayakkabı kutuları arasında tape’taklak olduğum günlerde ruhuma merhem oldu.
Bu kadar karanlığın içinde, tek bir ateş böceği gibi aydınlattı içimi…
“Oh be” dedim!
Çünkü o memur var ya umut serpti içime…
Namusun ve vicdanın satın alınamayacağını gösterdi…
“Dik durup eğilmemenin” gerçekte ne paraya ne de baskıya boyun eğmemek olduğunu gösterdi…
Hakikaten ülkesine sahip çıkanın, görevine de sahip çıktığını gösterdi…
Böylece de asıl makamın, devletten büyük maaş alan büyük memuriyetler olmadığını gösterdi…
Ve aslında ülkemde böyle dürüst, namusuyla işini yapan nice memur, nice çalışan, nice işveren olduğunu ve “enseyi karartmamam” gerektiğini bana tekrar hatırlattı…
Artık “gönlünün efendisi” sana Mars’ı alsa ne yazar?
Biliyor ve yürekten inanıyoruz ki bizim gönüllerimizin efendisi Memur Teoman’larımız hepinizden daha zengin!