Ben Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum ve bunu her yerde de gururla söylerim.

Çünkü Ankara Üniversitesi ve fakülteleri yalnızca bir okul değil aynı zamanda bir kültürdür, tarihtir…

Bu ülkeye hizmet etmiş pek çok devlet büyüğünü, bürokratı, diplomatı, hukukçuyu, bilim insanını, ekonomisti, sanatçıyı, haberciyi yetiştirmiştir.

Ne Fakülteleri içindeki Hocalarda ne de öğrenci ya da mezunlarında topyekün görüşün, fikir birliğinin olmadığı bir yerdir.

Tıpkı bugün bu ruhu hala ve inatla savunan bazı değerli üniversiteler gibi…

Ve tam da bu nedenle son derece akademiktir.

Çünkü bazılarının bir türlü anlayamadığı şudur ki; “akademi” görüş birliği demek değildir.

Bayanlar Baylar, belki hiç duymadınız ya da büyük olasılıkla beni ciddiye almazsınız ama yine de söyleyeyim: akademisyen taraflıdır!

İdeolojik, dini, felsefi ve benzeri “taraflı” görüşlerin çarpıştırıldığı, tartışıldığı, tez ve karşı tezlerin üretildiği ortamlardır üniversiteler.

Tarafsız olması gereken, Akademideki idari yöneticilerdir.

Akademisyen tarafı olduğu görüşü savunur…

Ve idealist olanları, tarafı olduğu görüşü, karşı görüşteki öğrencileriyle rahatlıkla tartışır, onlara söz ve ifade hakkı tanır…

Tıpkı Rahmetli Hocam Ahmet Taner Kışlalı gibi…

Şu an kendi Üniversitemde olan ya da gönderilen Hocalarım, arkadaşlarım ve diğer Akademisyenler gibi…

Öyleleri için mesele taraf olmak değil, tarafını nasıl savunduğun, savların, donanımın, üslubundur…

Çünkü ne kadar karşıt görüş bir araya gelirse aslında o kadar bilgi üretir akademi.

Ben haklıyım diye kestirip attığında değil; “haksızsın” ya da “haklı olabilirsin ama…” dediği sürece gelişir.

Aksi halde ilerlemeyen, üretmeyen, düşünmeyen, sorgulamayan insanların doluştuğu bir takım binalar olarak kalır.

Hadi tekrar söyleyeyim, “taraf olmayan bertaraf olur” değildir Akademi…

Ona Akademi değil BAKademi denir…

İlimde, irfanda, bilimde gelişmelere uzaktan bakar…

Yüz binyıl geçse de, insanlık Mars’a yerleşse de o kendi binasında dünyanın tepsi gibi düz olduğunu savunur…