Ben magazin muhabiri olsam, balkon altlarına gizlenip de sabahlara kadar bir fotoğraf karesi için eziyet çekmek yerine; Meclis’e giderim.
Biz “öptü mü öpmedi mi, istedi mi zorla mı oldu” tartışması yaparken Meclis hepten “yalama” olmuş meğer.
“Kim hangi liderin ayağını yaladı, ne zaman yaladı, önce birini sonra başkasını mı yaladı” gibi son derece önemli ülke meseleleri tartışılıyormuş orada.
CHP’li vekiller eski DSP’li bugün AKP’li olan Çevre Komisyonu Başkanı’na önce Deniz Baykal’ın sonra da Recep Tayip Erdoğan’ın ayaklarını yaladığını söyleyerek bağırıyormuş.
Soldan sağa, oradan ortaya sonra tekrar sola göz kırpan siyasetçilere kızamıyorum ben aslında.
Neticede eski bir alışkanlık değil mi bu? Hepimize çocukken öğrettikleri gibi…
Karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa bakarsın; yolun ortasına gelince tekrar durup sola bakarsın…
Onlar da iyi öğrenmişler, “yolu” nasıl geçeceklerini…
Ama bu “yalama” konusuna takıldım açıkçası.
Eskiden milletvekillerini yakalarındaki rozetlerden tanırdık biz Ankara’da.
Şimdi rozeti bile görsem sorarım: “çıkar bakayım dilini, yaladın mı yalamadın mı?”
Ya da seçim dönemlerinde milletvekili adaylarından “iç dış yalama, yağlama” garantisi isterim…
Arkadaşlarımla birlikteyken “hadi oğlum göster teyzelere dilini” deyip de “aman da maşallah, hiç böylesini görmedik, milletvekili mi olacak acaba?” övgüleri duyarsam mutlu olurum.
Bakmayın dalga geçtiğime, gülüyorum aslında ağlanacak halimize…
Biz ünlüleri med”yalama” derdine düşmüşken; cehalet sarmış dört bir yanımızı…
Ekmeğe, bulgura, kömüre kanıp da oy verdiklerimiz; koyvermiş dertlerimizi…
Edep, ahlak, üslup dayanamamış yolvermiş; “ne haliniz varsa görün” diye…
Açlıktan guruldayan midemizi bile bastırmış, Şen Sazın Bülbülleri…
Vatan sevgisi şarkılarda kalmış; iki kadeh içip de “bir başkadır benim memleketim” diye tiz seslerimizle söylediğimiz…
Dürüstlük, mertlik, sevgi, ahlak, saygı, insanlık “mağduren” emekliliğe ayrılmış…
Yalanlarla avunmuş, kalanlar…
Ne güzel anlatmış şair:
Doğru yalama oldu, yalana sarılalı…
Millet yalama oldu, yalanı yalayalı…
Yalana sarılalı, cümleten unutmuşuz bizi kim yaladı…
16 Temmuz 2010