İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansı Sinema Direktörü Yusuf Kaplan’ın, başında bulunduğu kurum tarafından desteklenen ‘Mahpeyker’ filmini kendi köşe yazısında yerden yere vurduğu haberlerini gördüm bugün.

Ne yazmış acaba diye merak ettim, baktım.

Kafam iyice karıştı, çünkü ne demek istediğini çözemedim bir türlü.

Tamam, ben bir aykü ile yaşayan basit biriyim, ama sorarım size: “Akif Emre’nin benim de öteden beri sıklıkla dillendirdiğim, İslâmî entelijansiyasidaki kişilik ve zihin kayması sorununu enfes bir şekilde özetlediği yazısında isim vermeden Mahpeyker rezaleti üzerinden okuyucuda beni de yerden yere vurduğu bu dekadant kişilerin içine dahil ettiği izlenimi oluşturan ve bu iğrenç karenin içine yerleştirdiği sonucu doğuran söz konusu yazısı ve ardından Salih Tuna’nın münasebetsiz (?) ve yalan yanlış sözleri benim sigortalarımın atmasına yetti. Dengem bozuldu. Uykularım kaçtı…” cümlesini bir seferde çözüp tekrar edebilir misiniz?

Şahsen ben, Eda Taşpınar’ın yazılarını anlamaya çalışırken bile bu kadar zorlanmamıştım.

Neden uykuları kaçmış, neden sigorta kaçak yapmış bir türlü kavrayamadım.

Mecburen yorumları okudum; filmde Padişah’ın sevişmesine kızmış özetle, yani koskoca Padişah sevişir mi hiç diye kaçmış uykuları.

Doğrudur, biz sevişmezük kardeşim, hele de padişahlar hiç sevişmezmiş.

O yüzden kurmuşlar haremi; kadınları korumak, birilerinin onlarla sevişmesini engellemek için!

Dizi dizi çocukları da hamurdan yoğurup kömür ateşinde pişirmişler zaten! (malum mikrodalga yoktu o yıllarda)

Toplum olarak da sevmeye ve sevişmeye şiddetle karşıyız biz, hatta şiddetle karşılık veriyoruz.

Hasbelkader sevişen kızları, kadınları (eğer kocasıyla değilse) ahlaksız ilan ediyoruz. Dövüyor, öldürüyoruz.

Cinsellikten uzak, dokunmaktan korkan çocuklar yetiştiriyoruz hala.

Konuşmuyoruz, anlatmıyoruz, sormuyoruz; ama işte yasak merak uyandırıyor.

Bastırılmış cinselliğimiz, kışkırtılmış merakımıza yenik düşüyor.

Üstelik öyle bilinçsiz bir merak ki bu, çocuk yaşta kızlar hamile kalıyor.

Çocuklarımızı cinsellikten uzak tutmakla övünüyoruz.

Ve bu ülkede hala hayvanlara tecavüz ediliyor, yok sayıyoruz.

Minicik bebeleri inşaatlara götürüp de sözde erkekliklerini tatmin ediyorlar, ayıbımızla susuyor sessiz sessiz ağlıyoruz.

Öz babası, ağabeyi, amcası, kuzeninin tacizlerine tecavüzlerine uğruyor kızlar, oğlanlar; ama utançtan söyleyemiyorlar bile. Ya kendilerini öldürüyor, ya da bu utancı, korkuyu bir ömür boyunca karabasan gibi sırtlarında taşıyorlar, ruhları eziliyor altında kaldıkları ağırlıktan…

Evet, şevişmezük biz…

Ayıptır, günahtır, bayağılıktır sevişmek!

Hele de içinde haz varsa, tutku varsa, aşk varsa daha da sefil bir durumdur; kimseye çaktırmadan, gizlice hemen olup bitmesi gereken bir görevdir!

O da eğer evliyseniz…

Çünkü sadece neslimizin devamı için ara sıra “çiftleşiriz” o kadar.

Kendi cahilliğimizde, kendi ikiyüzlülüğümüzde mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz işte.

Ne diye bir film yapıp da koskoca padişahı seviştiriyorsunuz ki?

Ne diye uykularımızı kaçırıyorsunuz, “derin” uykularda bıraksanıza bizi…

28 Kasım 2010