Baştan söyleyeyim, bu tam olarak “ülkede neler neler oluyor, sen nelerle uğraşıyorsun” yazısıdır!

Nitekim bir Pazar sabahı, gazeteleri okuyup, haddinden fazla içimi, ruhumu kararttıktan sonra birçoğunuz için çok fazla önemsiz ve gereksiz görünen ama çevremdeki tüm şehirli, modern annelerin yaşadığı sıkıntılardan birinden bahsedeceğim.

Arada sıkışmış anne sendromu!

Burada kastettiğim iş, ev, sosyal hayat, çocuk arasında dili beş karış dışarıda koşturup duran, her yere yetişmeye çalışanlar değil. Ki onlar zaten başlı başına bir yazı konusu…

Benim bahsettiğim, geleneksel Türk anne ve babalarının eğitiminden geçmiş, lakin kendini modern ve Avrupalı annelerle kıyaslayıp onlar gibi davranmaya çalışan zavallı bizler.

Örneğin çocukken kendi kendimize kararlar alıp uygulayan yetişkinler gibi davranmamızı kimse beklemezdi bizden. Çünkü pek çoğumuz terliksi veletlerdik. Havaya şöyle bir kaldırılan terliği gördüğümüz an, kararımızı verirdik. Düşünme süremiz de en fazla terliğin kaç derece açıyla bize geleceği ile orantılıydı.

Oysa şimdi “sen bu konuda ne düşünüyorsun?” gibi bir seçenek sunduğumuz çocuklarımızın mantıklı bir karar vermesini bekliyor, aksi olunca sinirleniyoruz. E çocuk ne yapsın? Genetik kodları İsveçli değil, terliksi…

Televizyon dünyası bile çocuklara tanınan saatleri kesin çizgilerle belirtmişti. Hafta sonları 8-10, Hafta içi 16:00-18:00 arası. Kalanı “hadi bakalım odanızda oynayın, ya da gidin ödevlerinizi bitirin” zamanıydı.

Şimdi biz haberleri, dizileri görüp de biricik, nadide, mucizevi evladımızın psikolojisi bozulmasın diye uyanık olduğu her an çizgi film izliyoruz.

Vallahi zaman zaman Doreomon (kendisi mavi, şişman tuhaf bir Japon kedisi) acaba ekonomik programı açıkladı mı diye bakıyorum artık gazetelere. Çocuğun psikolojisi çok şükür güvence altında da benimki maşallah “Hey Bilgiliiiiiii” diye bağırıp duran Mickey Mouse ayarına geldi.

Avrupalı modern, kendi hayatından taviz vermeden çocuğu mum gibi büyüten annelere özeniyoruz da bünye bir yerde fışkırıyor işte!

“Bak çocuğum yan masadaki senden küçük çocuklar nasıl güzel yiyor yemeklerini, sen niye arkadaşının suratına fırlattın şimdi patatesi” diye söylenip; kahvaltıda iki lokma yiyip de okula gitsin diye hala ağzına çatal tıkıştırıyoruz.

Disiplinli, kuralcı Alman mürebbiyesi değiliz ki değiliz ki biz arkadaş…

Nayn çocuğum, eğer bir hafta boyunca iyi bir öğrenci olmazsan hafta sonu bir saat çim biçersin!

Ben bazen sabah verdiğim, cezayı akşam unutuyorum da oğlum hatırlatıyor, “anne unuttun mu ben cezalıydım” diye.

Bizim yavru köpeği eğitime verdik. Dün ziyaretine gitmiştik. Eğitmen “kurallardan asla taviz vermeyin, net ve kararlı olun, en ufak bir genişleme alanı tanıdığınızda hemen şımarır” diye konuşurken anneliğimden bahsediyor sanıp başımı önüme eğdim. Meğer köpeğin eğitim sürecini anlatıyormuş!!!

E boşa değil ben 7 senedir oğluma “otur beni burada bekle”yi öğretemedim, adam iki haftada 6 aylık köpeğe öğretti! (Çocuğu köpekle mi kıyaslıyorsun şuursuz diye kızacaklara önden bilgi vereyim, kurallara bağlı kalmakla ilgili bir benzetme yapıyorum)

Doğruya doğru, şiddete kesinlikle karşıyım. Ama inadım inat, mabadım iki kanat şeklinde karşımda bana laf yetiştiren oğluma, “anne burmasının” ya da “bakayım kulak memen poğaça kıvamına gelmiş mi?” kontrolü yapmanın da hayalini kurmuyorum dersem yalan olur!

Bu durumda ne yapıyorum? Modern, şehirli, eğitimli her anne gibi “sana iki gün bilgisayar yasak” şeklinde son derece “sert” bir ceza veriyorum. Ertesi gün unutmasam iyi olacak da, neyse ki oğlan hatırlatıyor!

Yahu 7 yaşında çocuklar için “ay galiba ergenliğe girdi bunlar, ne desem kızıyor” diye konuşuyorduk geçen gün. Biz 17 yaşındayken bile ergenliğimiz, “için daralıyorsa, git bakkaldan ekmek al gel, açılırsın”la son bulurdu!

Neden? Çünkü şimdikiler kristal, zümrüt, elmas vesaire çocuklar; bizlerse bildiğin hava, su, tahta nesli…

Diyeceğim o ki, biz gerçekten çok arada kalmış, modern görünümlü terliksi Türk annelerinin çekeceği var daha…

Türkan Şanverdi Avcı