Etiketler

Bugün gazeteyi açtım, 4 kadın cinayeti, 3 tecavüz.

Ben de sanıyordum ki, toplu olarak cinnet geçiriyoruz.

Üstelik cinayetlerden birinde ahlaksızın teki (babaları mı bilmiyoruz henüz) anneyle birlikte 3 küçük çocuğu da katletmiş. İkisini anneleriyle kurban etmiş, 2 aylık bile olmamış bebe de açlık ve susuzluktan ölmüş.

Kadın söz dinleyip 3 çocuk yapmış yapmasına, lakin o kadını ve o üç çocuğu koruyan olmamış.

Okkalı bir küfür ettim, ağladım.

Ama neye yarar?

Her gün başka bir şiddet, başka bir cinayet haberi…

İsyan ediyoruz etmesine de, neden oluyor, nasıl engelleyeceğiz bir türlü onu bulamıyoruz.

Bulamıyorduk…

Ta ki bugün muhterem bir köşe yazarı sorunu neden ve çözümleriyle tespit edene dek…

Ben erkek milleti deliyor sanıyordum meğer kadın milleti çalışıyormuş.

Zira yazarımızın tespitine göre kadının şiddet görmesinin nedeni kapitalist düzenin onu çalışma hayatına itmesiymiş.

Aynen şöyle yazmış:

“Kadının birinci görevi annelik ve ev hanımlığıdır. Liberal kapitalist piyasa ise kadını farklı çerçevede evin dışına çıkmaya zorluyor; anneliği ve ev hanımlığını itibarsızlaştırıyor; pozitif ayrımcılıkla kadın yuva kurmuyor; erkekler bu şekilde kışkırtılmış kadınlarla evlenmek istemiyor; sonuçta olan yine kadına oluyor. Birkaç tanesinin iyi durumuna karşılık yüz binlercesi iş-aş peşinde koşturuyor, yalnızlık içinde hayatını sürdürüyor, bir süre sonra saçını başını yoluyor ama iş işten geçiyor. Erkeğin fıtrî rolünü kaybetmesi onu kadına karşı acımasız şiddete, vahşi cinayetlere sürüklüyor, sonunda kadın devlete sığınıp kendini devletleştiriyor. Şimdi devlet her eve polis tayin edecek hale geldi. Bu çıkar yol değil ama ailede meydana getirdiği tahribattan iktidarı uyandıracak sesler maalesef kısık. Madem bizim kadınlar da bu modern tecrübeyi yaşamakta çok kararlı, yemekte oldukları “acı meyve”nin sonucunu beklemekten başka çare yok”

Bunu okuyunca derin bir nefes aldım.

Nitekim benim bünyemde çalışmaya dair en ufak bir sempati yok.

Ne ev işi ne profesyonel hayat…

Hatta mümkünse sabahtan akşama kadar çekirdek çitleyip kadın programı izlemeyi tercih ederim.

Veya oğlan okula gittikten sonra ayaklarımı uzatıp kitap okumayı…

Dahası oğlanı okula göndermek için bile sabahın köründe uyanmamayı, zili çalıp Sebastian’ı çağırmayı…

Bütün gün gezip tozup alışveriş yapmayı, komşuya kahveye gitmeyi…

Belki de sırf bünyemdeki bu tembellik geni nedeniyle bugüne dek aile içi acımasız şiddete maruz kalmamışım.

Her ne kadar çalışıyor olsam da demek ki Sevgili Beyim fark etti, “kışkırtılmış işçi” değil, “bastırılmış miskin” olduğumu.

Hay Allah razı olsun bu “muhteşem” aydınlanma için…

Artık gönül rahatlığıyla çok daha fazla tembel olacağım.

Bana ulaşamazsanız bilin ki “aradığınız numara, aile huzurunu korumak adına evde yayılmış yatıyor. Lütfen mesaj bırakın, ama koca dayağına maruz kalmasını istemiyorsanız geri aramasını beklemeyin boşuna”