Ağustos ayını sevmem oldum olası, yakıcı güneş, orman yangınları, sıcaktan perişan olmuş insanlar ve hayvanlar…
Ama artık hepten KARA oldu bana Ağustos…
Adalete inancım (az da olsa) vardı hala…
Bu Ağustos sıcağında eriyip yok oldu…
İçim sıkılıyor, ruhum daralıyor heybetli “taş”ın duvarlarından hayatımıza süzülen boğucu rutubetten.
Nefes almakta zorlandığımı hissediyorum.
Sevgili Beyim bir hukuk adamı, hayata bakışı da yargısı da son derece nettir o yüzden ve çok güvenirim onun yorumlarına.
Lakin bu günlerde Ondan bile tatmin edici yanıtlar almakta zorlanıyorum.
Tükendim, kupkuru oldum…
Biz muhabbette iken, müebbette evlatlarından sevdiklerinden uzak olanları düşünmeden nasıl yaşayacağım?
Onlar o taş duvarların arkasındayken ben nasıl erimeden duracağım duvardan ruhuma süzülen rutubetle?
Ne anlatacağım ben çocuğuma ileride?
Oğlum, kendi öz çocuğuna tecavüz eden ahlaksızların, karısını sevgilisini kızını sokak ortasında öldürenlerin serbest olduğu ama düşüncenin mahkum edildiği bir ülkede yaşıyoruz mu diyeceğim?
Teröristlerin baç tacı edildiği, askerlerin gururlarının ayaklar altına alındığı bir vatan burası mı diyeceğim?
Gencecik çocuklara sokak ortasında saldıranlar, aydınları hain pusularla katledenler aramızdayken nasıl koruyacağım peki onu?
“Siz neredeydiniz bunca adaletsizlikte?” derse ne cevap vereceğim?
Yüzüm kızarmayacak mı?
Utanmayacak mıyım?
Gözyaşlarımı nereye saklayacağım?
Sevmezdim Ağustos ayını eskiden beri…
Ama hiç de bu kadar kupkuru, bu kadar tükenmiş hissetmemiştim…
Bu kararları verenler, göz yumanlar…
Tebrik ediyorum…
Kalemleri kırdınız, kontrol kalemi yaptınız hepsini…
Geceleri uykunuzda huzurlu uyur musunuz bilemem.
Ama bizim uykularımızı karabasanlara çevirdiniz.
Kara(r) anı olarak yerleştiniz benliğimize…
Ve tarih yazdınız, ama bilin ki tarih de sizi yazacak gün gelince!!!