İtiraf ediyorum, ben kavga severim!
Belki sokaklarda top peşinde büyüyen bir kız çocuğu olduğum için; belki de damarlarımdaki Arnavut ve Denizlili karışımından, bilemem.
Kitaplar bile yazıyor; eskiden canı sıkılan Arnavutlar kuşağını hafifçe salarmış, sırf biri bassın da kavga çıksın diye.
Denizli horozu ise zaten malum…
Yani öyle her şeyi “konuşarak çözelim” türü diplomatik yöntemlere çok saygı duymakla birlikte, arada kuşağımı salmaktan, tüylerimi kabartmaktan da keyif alırım.
Nitekim bu huyumu çok iyi bilen Sevgili Beyim “senin canın sıkılmış, yine kavga istiyorsun anlaşılan, yemezler” diyerek “diplomatik” bir şekilde püskürtür beni.
Ama kavga dediğin, eşit şartlarda ve eşit silahlarla olmalı bana göre.
İçten pazarlıklı, hesaplı oyunlardan haz etmem.
Balık büyük de olsa, delikanlıca saldırsın küçük balığa isterim.
O yüzden nefret ediyorum, büyük ağabeylerin “sözde” bıçkın tavırlarla, başka mahallerdeki çoluk çocuğa karşı savaş açıp açmamayı tartışmasından.
Bitmek bilmez kibirlerinden…
Sınır tanımaz ukalalıkları, egoistlikleri ve hadsizlikleri yüzünden bu dünyanın çektiğinden…
Size ne kardeşim?
Dönüp de kendinize baksanıza.
Kendi mahallenizde asayiş berkemal de sıra başka semtlere mi geldi?
Yetmedi mi, terliğinden başka mücadele edecek silahı olmayan çocukların üstüne sürdüğünüz tanklarınız, kalleşçe vurup kaçan “teknolojik” bombalarınız?
Yetmedi mi güç için, para için, çıkarlarınız için, çocuksuz bıraktığınız analar babalar, “anısız” bıraktığınız çocuklar?
Yetmedi mi gözyaşlarının üzerine inşa ettiğiniz, imparatorluklarınız?
Elinize bulaşan kan, gönlünüze niye ulaşamıyor bir türlü?
Gerçekten merak ediyorum.
Acaba ne doyurur sizin gözünüzü?
Kim durabilir hırsınızın önünde?
Ne dedirtebilir, “bir dakika ya, ben ne yapıyorum?”
Nasıl anlarsınız, bileği kuvvetli gerçek delikanlılarının yüreğinde, cesaret kadar vicdan da olduğunu?
Dahası, her gün aynaya bakarken siz ne görürsünüz acaba karşınızda?
Nesiniz, kimsiniz siz?
Mahallenin delikanlısı mı, yoksa güçsüzleri haraca kesen bir kabadayı mı?
Ya da ikisinden de uzak, kalbi buz, ruhu bomboş bir beden mi?
Tıpkı bizim gözümüzde olduğunuz gibi…