Sevgili Oğlum,

Ben şu satırları yazarken, sen sıcacık yatağında uyuyorsun…

Öyle masum, öyle savunmasız, öyle güvendesin…

Ama bilsen dünya o kadar soğuk ki can tanem; üstelik yalnızca kar da değil nedeni galiba en çok “kan”…

Yeni yıl, hayaller, beklentiler falan yetmiyor insanlığa…

Çünkü ilelebet bitmiyor “eskinin” hesabı…

Ah ne soğuk bu günler…

Çok üşüyoruz, uyku ile uyanıklık halindeyiz hepimiz ve belki de bir kez uykuya dalarsak uyanamayacağız.

Penceremizden izlediğimiz kar sadece güzel bir beyazlık değil, keskin ve acımasız bir soğukluk olarak yağıyor insanlığın üzerine.

Titriyoruz ebedi yalnızlığımızda…

Gün gelip bana sorsan “nedir birbirinizle hesabınız” diye, inan verecek cevabım yok sana oğlum…

Var oluşumuzun nedeni belki de kavga, yok etme güdüsü…

Gerçekten bilmiyorum ne sebebini ne de sana nasıl anlatmam gerektiğini.

Kalabalıklar içinde yalnız, kimsesiziz…

Sığınacak bir liman peşindeyiz…

Belki yapayalnızız gün yüzlüm…

Belki de tam tersi, dünyanın çoğuyuz biz, her ne kadar şimdilik tek başına kalmış görünsek de…

Çünkü bizim yüreğimizde sevgi var…

Cesaret var, yeri geldiğinde çıkmaya hazır…

Korku var, bizden başkasını incitmekten çekinen…

İnanç var, Yaradan’ın tüm kullarına saygı duyan…

Dili, dini, ırkı ne olursa olsun “kabul” var, “hoşgörü” var, “anlamak” ya da en azından “anlamaya çalışmak” var…

Ama bilsen ne kadar zor sana anlatmak şu günlerde, çünkü öyle yorgunuz, öyle yılgınız, öyle öfkeliyiz ki…

Seni çok acımasız bir dünya bekliyor oğlum…

Keskin sınırların çizildiği, “benden” olmayanın yok sayıldığı ve yok edildiği, kar kadar “sözde” beyaz ama “özde” soğuk bir dünya…

Pencerendeki manzaraya “masum” ve hatta “şahane” bir kar yağışının eşlik ettiğine inandırıldığın bir dünya…

Bil ki bu hayat tamamıyla senin tercihin oğlum…

Ya “manzaranın” tadını çıkaracak ama aynı zamanda da uyumayacak ve bir şeyleri değiştirmek için mücadele edeceksin ya da yalnızca kendini o soğuk güzel beyaza ve “sunulana” teslim edeceksin…

Ama sakın unutma; uyursan donarsın…

Annen