Bugün izninizle, Hocam Ahmet Taner Kışlalı için yazdığım eski bir yazımı tekrar yayınlıyorum. Işıklar içinde yat Hocam, çok çok özledik seni, hele de bu günlerde daha çok…
İletişim Fakültesi’ne başladığım gündü…
Sınıfın kapısından çok yakışıklı bir adam girdi…
Bir kolu alçıdaydı ama yine de çok şıktı…
Bizden çok daha enerji dolu ve bizden çok daha heyecanlıydı…
Bir tek gözleri hüzünlü bakıyordu…
Nedenini sonra anladık; Sevgili Eşi daha bir iki gün önce onunla birlikte geçirdiği kazada sonsuzluğa yitip gitmişti.
Ama onun sadece kolunu değil, kanadını da kıran bu kayıp bile öğrencilerine gelmesini, öğretme isteğini engelleyememişti.
Öylesine saygı duyardı ki öğrencilerine “Çocuklar ceketimin düğmesi yolda koptu, ondan ilikleyemiyorum, özür dilerim” demişti bir gün de; şaşırıp kalmıştık hiç alışık olmadığımız bu özene.
Tanıdığım en Atatürkçü insanlardan biriydi ama onu en doğru yorumlamış, en doğru, en yalın, en dingin, en uzlaşmacı anlatan tek insandı!
Ve biz, yine sağcıların solcuları protesto ettiği, yine solcuların sağcıları hor gördüğü zamanların gençleri, hiç yoklama almadığı halde bir tek onun derslerinde oturacak yer bulamazdık.
Çünkü her fikre, herkese açıktı kapısı, gönlü, aklı…
Dinlerdi, tartışırdı, anlatırdı, soru…
View original post 302 kelime daha