Bugün oy kullanan pek çok gencin (eğer yakın tarihini okumuyorsa) çok da yakından bilmediği bir isim Süleyman Demirel.
Kendisinin bir sürü yanlışı olmuştur mutlaka.
Ama şu bir gerçek ki siyasetin, edep ve mizah içinde yapıldığı yılları temsil eder.
Liderlerin, Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların kendilerine yönelik en sert eleştirileri de mizah yoluyla inceden eleştirilmeyi de “hoşgörüyle” hatta gülerek izlediği bir siyasi kültürü temsil eder.
Bugünkü ortama ve hoşgörüsüzlüğe, birbirlerine yönelik üsluba baktığımızda aslında nereden nereye geldiğimizi çok daha iyi anlıyor insan.
Zeki ve Metin ikilisinin muhteşem “Yasaklar” kabaresi; Akbulut fıkraları kitabı; Levent Kırca’nın örtülü ödenek ve jet ski parodileri; Çoban Sülü, Netekim Paşa, “Koy bir kaset de havamızı bulalım Semra Hanım”lı taklitlerin aslında ne büyük bir nimet olduğunu anlıyor.
Rahmetli tüm liderlere; Necmettin Erbakan’a, Erdal İnönü’ye, Turgut Özal’a, Bülent Ecevit’e, Süleyman Demirel’e sırf bu nedenle bile teşekkür etmemiz gerektiğini anlıyor.
Burada amacım siyaset yazmak değil, biliyorum ki eleştirilecek yanları, hataları fazlasıyla var hepsinin.
Ama şu var ki ben en çok kendilerine gülen insanları özlüyorum.
Kızmak, suçlamak, dava etmek yerine en ön sırada oturup da taklitlerini kahkahalarla izleyen siyasetçileri özlüyorum.
Ankara hiç bu kadar kasvetli ve boğucu olmamıştı.
Takım elbiselerimiz, mühim toplantılarımız, yetişmesi gereken işlerimiz arasında bu kadar gergin, mutsuz suratlarla dolaşmamıştık.
Gri duvarlar, siyah masalar, ciddi yüzler dört bir yanımızı böylesine kaplamamıştı.
Kibir, hoşgörüsüzlük, küfür, hakaret, saldırı, cehalet hiç bu kadar baskın olmamıştı.
Biz hiç bu kadar uzak düşmemiştik siyasete, üstelik de merkezinde yaşar ve bu kadar yakından takip ederken.
Haberleri açmaya, gazeteleri okumaya karşı bu kadar isteksiz olmamıştık.
Nereye kime ne diyeceğimizi hiç bu kadar bilemez hale gelmemiştik.
Hiç bu kadar çekinmemiştik doya doya gülmekten.
Sanki gökyüzü bile aynı düşüncede ve yazlar daha az uğrar oldu Başkent’e, bulutlarla kaplı üzerimiz.
Öylesine sıkıldı ki ruhlarımız belki de o yüzden gülen ve güldürenler bir bir bırakıp gidiyor bizi bu grilik içinde.
Bir bir sönüyor renklerimiz…
Güle güle Çoban Sülü…
Sen doğrunla, yanlışınla, sevabınla, günahınla “binaenaleyh” bir döneme damga vurdun bu ülkede.
Ve meşhur fötr şapkanı alıp giderken, biraz daha yitirdik biz çocukluğumuzu ve kahkahalarımızı…