Sevgili Oğlum,
Öyle derin bir utanç içindeyim ki, o nedenle yazamıyorum sana.
Ne anlatsam, nasıl anlatsam bilemiyorum…
Bir gün yok ki haberlere bakıp da “Allahım, ne olur bari bugün canlar yanmasın” dediğimiz.
Her yeni gün terör, vahşet, şiddet, cinayet…
Her yeni gün çocukların, sevdalıların, ailelerinin görünüşte renksiz, gerçekte “kavurucu” gözyaşları…
En dipteyiz oğlum, insanlığın da vicdanın da en dibindeyiz…
İntihar eden yunus balıkları misali karaya vuruyoruz artık.
Ağlıyorum, utanıyorum, isyan ediyorum…
Hangi lanet olası çıkarlar, hesaplar, kazançlar daha önemli ki “umut” peşinde karaya vuran bir çocuk gülüşünden?
Hangi siyasi kazançlar önemli ki babasının, evladının, her şeyinin ardından çaresizce gözyaşı dökenlerden?
Anlamak, hissetmek için yetmiyor mu “insan” olmak?
İlla bir gece vakti annenizin koynunda ne olduğunu anlamadığınız, sonunun ne olacağı belirsiz bir yolculuğa mı çıkmanız gerekiyor?
Ya da gecenin bir yarısı, sabahın bir körü çalan kapıyı eliniz kalbinizde açmanız mı?
Yaşamadan anlayamıyorsanız bu çığlıkları, ne demeye övünüyorsunuz insanoğluna “akıl” bahşedildi diye?
Sakın unutma gün yüzlüm, insanlığın hafızasına kazınan fotoğraflar vardır.
İşte onların bir yenisini yaşıyoruz her gün…
Evladının tabutunun başında yırtık ayakkabısıyla duran baba, haksız yere hapiste kalan yüreğe yazılmış mektup, canının yarısıyla birlikte olamamanın hüznünden yapılmış bir paylaşım, sedyede ayakkabısını çıkarmaya çalışan madenci, sevdiğini taşıyan tabutun yanına kıvırılan kadın, aylarca bir umut çocuğunun başında beklemiş anne ve daha onlarcası benim sana anlatmak için kelime bulamadığım kağıt kesiğimiz…
Sızısı görünmez ama öylesine derin…
Yanıyor, yakıyor…
Ve bugün; sahile vuran ufacık bir çocuk bedeni…
Ne kadar doğrudur bilemem ama hani derler ya “yunuslar bunalıma girince kendilerini kıyıya vurarak intihar eder” diye.
İşte sahile vurmuş o minicik beden bizim değil bunalım, en dibe vurduğumuzun göstergesidir…
Sana saklayacağım bütün bu fotoğrafları oğlum…
Çünkü içim acıyor baktıkça, utanç duyuyorum…
Ve bil istiyorum biz neden “sahile vurduk”…
Annen….