Tükenelim istiyorlar…

Hiç umudumuz kalmasın…

Doya doya gülemeyelim bir gün boyunca…

Değil anı paylaşmak, anı biriktirmeye bile çekinelim…

Akmaktan kurusun gözyaşlarımız, yanmaktan kor olsun yüreğimiz…

Her gelen yeni acı unuttursun bir öncekini…

Acaba yine nerede ne olacak diye elimiz kalbimizde bekleyelim her gelen günü…

Sevdiğimize huzurla sarılıp da gelecek hayalleri kuramayalım…

Tek derdimizin çocuğumuzun dersleri ya da akşam ne yiyeceğimizin olduğu basit, sade bir dünyada yaşamayalım…

Suçlayalım, nefret edelim, kin besleyelim…

Masumların ölümünü bile görüşlerimize göre savunalım…

Canlımıza yaptığımız gibi ölümüzü dahi “senden, benden” diye ayıralım…

Yangın bizde değilse, hissetmeyelim samimiyetle…

Ayrılalım keskin çizgilerle; siyah ve beyaz dışında bir şeyi sokmayalım yanımıza; unutalım gökkuşağının renklerini…

Sevmeyelim, anlamaya çalışmayalım, hoş görmeyelim birbirimizi; kimseye saygı duymayalım “bizden” değilse…

Korkalım, sinelim, susalım…

Pes edelim, vazgeçelim “insanca” yaşama arzumuzdan, tek amacımız bugün de “yaşamak” olsun…

Barışa inancımızı yitirelim…

Tükenelim artık istiyorlar…

Ama inadına tükenmeyeceğiz, inadına sarılacağız barışa…

Çocuklarımıza savaştan nasıl korunması gerektiğini değil, barışı nasıl koruması gerektiğini daha çok anlatacağız…

Yaralarımızı sarmak için daha çok kenetleneceğiz birbirimize…

Daha çok seveceğiz, daha çok sarılacağız…

Daha çok susup, daha çok dinleyeceğiz…

Nefretimizi değil, hoşgörümüzü besleyeceğiz daha çok…

Daha çok hayal kurup daha çok çalışacağız onların gerçekleşmesi için…

Bu yalnızca içinde bulunduğumuz ateşten kurtulmanın tek yolu değil, geleceğe de borcumuzdur çünkü…

İnadına tükenmeyeceğiz, inadına sarılacağız…

Öldükçe tükenmeyiz, tükenirsek ölürüz hiç unutmayacağız!