Anne karnındayken dünyayla ilk iletişimimizi “kalp sesi” ile kuruyoruz.
Elimiz, kolumuz, bacağımız, içi organlarımız, cinsiyetimizden önce kalbimizin nasıl attığını gösteriyoruz.
Son sürat yol alan bir trene benzeyen o ses ile “Buradayım” diyoruz.
Hayatı kalp atmasıyla başlatıp, durmasıyla sonlandırıyoruz.
Buna rağmen ne yazık ki pek çok insanın yaşamı boyunca varlığını en az hissettiği, en az kullandığı organ da kalp.
Çıkarlar, öncelikler, ihtiraslar, kavgalar, nefretler, hesaplar, düşmanlıklar çok daha fazla yer kaplıyor insanların hayatında.
Beyin ile kalp arasındaki köprüler yıkılıyor.
Kalbin ana damarlarından biri olan “vicdan” işlevini yitiriyor.
Nefesine olsa da nefsine hakim olamıyor.
Sevgiden, sevmekten uzaklaşıyor git gide.
Tek amacı mutlak varlığını korumak olan kişilere dönüşüyor.
İki gün sonra anneler günü…
Ve anne karnında atmaya başlayan kalbimizi, aklımızla tekrar barıştırıp Anavatan’ımıza sahip çıkmamız gerektiği günlerden geçiyoruz.
Siyasi görüşünüz, inancınız nedir bilmem; ilgilenmem de.
Bir görüşü, bir partiyi, bir kişiyi desteklemek ya da ona karşı çıkmak değil mesele.
Zaten herkes aynı şeyi düşünüp, sevse insanlık varoluşundan beri bir adım ilerleme kaydedemezdi.
Tartışmanın ve sorgulamanın olduğu yerde gelişim başlar.
Ama kavgasız, gürültüsüz, ötekileştirmeden, bağırıp çağırmadan birbirimizi dinleyip anlamak; huzur içinde yaşamak ve yaşatmak bu vatana borcumuzdur.
Geçmişimize olduğu kadar geleceğimize de sahip çıkmak zorundayız.
Doğa bile yılda dört mevsim kendini yenilerken; bize türlü türlü renkler sunarken sadece siyah ya da beyaz diye direten tek varlık insan galiba…
Kayın Selviye “senin yaprakların başka, git öteye” demezken; üzerlerine tırmanan sincaba “sen ağaç bile değilsin” diye bağırmazlarken bir tek biz sığamıyoruz; sığdıramıyoruz.
Bu anneler gününde biraz da Ana Vatan’ı düşünmek istiyorum ben.
Tüm renkleriyle ve tüm kalbimle…
Ve umutla…
Anneler gününüz kutlu olsun…
Türkan Şanverdi Avcı