“Taraf olmayan, bertaraf olur” diye düşüncesini özetledi Başbakan.

Fazla söz etmeye gerek yok, herkes yazdı konuştu bu konuyu.

Ben de zaten Başbakan’ın sözünün üzerine konuşup da g”af” yapacak kadar s”af” değilim henüz.

Açıkçası uzun zamandır, “aldım, verdim, ben seni yendim” diye söylediğimiz tekerlemenin sonrasında takım arkadaşlarımızı seçtiğimiz oyunlara benzetiyorum bu “taraf”andum tartışmalarını.

Şehrin dört bir yanını “af”işler kaplamış

Okuyalım da hepimiz r”af”larda sakladığımız fikirleri çıkaralım istiyorlar.

Artık özlü, sözlü, soylu, boylu tekerlemeler var yetişkinlik oyunlarımızda.

Meydana çıkıp da “Top benim, ben ne dersem o olur” diyor birileri.

“Bana ne oynamıycam hem ben de kasketime misketlerimi sakladım, yeni bir oyun kuracağım” diyen “küstüm boz” çiçeği diğerleri.

Sadece bize mi?

Üzüme bile çoktan dediler “tarafını seç” diye.

Ya Kar”af”ta kötü yola düşersin, ya da tabakta hoş”af” olur şifa dağıtırsın.

O gün bugündür eve aldığım her üzüme soruyorum, “bana bak iki gözüm, söyle hangi taraftasın?”

Yeşil ve siyah üzümlerde işim kolay.

Ama şu rengi belli olmayan morumsu üzüm var ya, işte ona çok temkinli yaklaşıyorum.

Taraf mıdır yoksa acilen bertaraf mı edilmeli?

Mendebur ne Karaf’a ne de Hoşaf’a yakın duruyor.

Alacalı bulacalı haliyle “çık bakalım işin içinden?” diye hınzır hınzır gülüyor bana.

Onun bu Araf’ta kalmış yanar döner halini gördükçe de sinirden “af”t çıkıyor dudağımda.

He seferinde Sevgili Beyime dönüp “alma bu rengini belli etmeyen üzümü eve, çok tedirgin oluyorum” diyorum.

“Kızım sen iyice kafayı yedin, bu garibin ne suçu var? Hem o bu tartışmalardan muaf” cevabını veriyor bana.

Haklı; ben çoktan m”af”iş oldum…

O nedenle, bütün bu yazı da aslında l”af”ı güz”af”…

Lütfen siz de “af” buyurun…

19 Ağustos 2010