Bir kadın olarak okumaktan utanç duyduğum bir yazıyla karşılaştım bugün ve ağzımdan çıkan tek yorum bu oldu: çüşşşşşşş!!!!

İnsanların para için, yaranmak için itibarını sattığını çok görmüştüm ama iktidar yanlısı bir gazetenin “engin” yazarı olan bir mahlukatın (adam demeye dilim elvermiyor, kusura bakmayın) edepten, saygıdan, erkeklikten bu derece nasipsiz oluşu çok kızdırdı beni.

Kıt beyniyle yaptığı gözlemlere pek de güvenip, fikirlerini beğenmediği kadınlara öyle bel altından çakmış ki, ben de gazetedeki köşesinde yer alan resmine okkalı bir yumruk çakmak istedim.

Atatürk Rahibesi diye nitelendirdiği kadınlara eski kafalı, dar gelirli, zevksiz, tatminsiz, çirkin, cahil aklına ne gelirse saydırmış.

Ne cevherler yumurtlamış duysanız:

“Kışın tayyör-etek giyerler, içine de “fırfırlı” Ankara bluzu, beyaz… Ayakkabı “loafer”… Yazın da “Bodrum işi” pazen entari.Genellikle emekli falandırlar, gelirleri dardır…”Hafifçe solcu” sayarlar kendilerini ama işçiyi de hor görürler. Memurla bir olamayacağını, eşit sayılamayacağını düşünürler.İri kalçalı ve iri göğüslü, azıcık da göbekli olurlar. Kolları ve ayakları tombul, ayak bilekleri kalındır…Saçları kısadır. “Yaptırmayı” pek düşünmezler. Asla “makiyaj” da yapmazlar.Çoğu hayatında hiç orgazm olmamıştır, öyle ayıp şeylerle ilgileri yoktur.Çoğu kocasının cinsel organını tutmaktan bile iğrenir.Gazete almayı severler ama kitap okumazlar. “Şu Çılgın Türkler”i hemen almışlar ama “kalın geldiği için” bitirmemişlerdir.Uçağa binmezler. Gizlice korkarlar ama bunu söylemezler. Ankara’ya gidiş gelişlerinde otobüsü tercih ederler, ama otobüs de mutlaka Varan olacak. (Taş düşmez, ayı çıkmaz ama diğer otobüslerde pis kokulu köylüler bulunabilir…)Yabancı dil bilmezler, yurtdışına da hiç çıkmamışlardır. Buna gerek yoktur.Şimdilik eve temizliğe gelen “kapıcının karısını” bilinçlendirmeye çalışmakla yetinmektedirler.Yaşları ilerlediğinden, sayıları da yavaş yavaş azalmaktadır”

Merak ediyorum…

Bu yazıyı bitirip de gazeteye gönderince arkasına yaslanıp “ohhh be, bugün de Atatürkçü kadınlara giydirdim, daha epey süre köşem bana ait” diye kendi kendini tebrik mi etti?

Yoksa egoyla şişirilmiş o erkek aklından “kaç kadını tatmin ettim de şu Atatürk hayranlığından vazgeçirdim” diye mi geçirdi?

Bu yazıyı okuyup da utanmayan bir karısı, sevgilisi, anası, kardeşi, arkadaşı yok mudur?

“Edep yahu, fikirlerine karşı çıkabilirsin ama eleştirinin bir sınırı var. Aşağılamak seninki, üstelik kim oluyorsun da böyle bir genelleme yapma hakkını buluyorsun kendinde?” diye soran bir Allahın kulu çıkmadı mı?

Gerçi niye şaşırıyorsam? Edepten yoksun zihniyetini başka bir kadın köşe yazarına “mahalle karısı” diyerek yine göstermişti yakın zamanda…

Peki acaba kendisi kütüphanelerden çıkmadığı, zengin tatil köylerinde gezdiği, first class uçtuğu, baştan aşağı marka giyinmiş çıtır kızlarla takıldığı için mi karşı köşede? Öyle olup olmadığını bilmiyorum ama yazısından çıkardığım tek sonuç bu…

Bu yazıyı okuyunca şu öykü geldi aklıma:

“Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.

İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğu filozofa:

– “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:

– “Ben çekilirim.”

Ben de bir kadın olarak aynı fikirde olmamayı, eleştiriyi, karşı çıkmayı “iktidar” ile özleştirecek kadar sefil üsluba sahip bir serserinin karşısında edebimle kenara çekiliyorum ve tekrarlıyorum:

Çüşşşşşşşşşşş….

20 Ağustos 2010