“Neden yazmıyorsun?” diye soruyorlar.

Mazeretim var, zira bu aralar, Sayın Başbakanımızın talimatını dinledim, 3 çocuk daha yaptım!

Bizim cüce kesmedi, yanında bir de yaşıtı 3 kızla, birkaç gün tatile gitme gafletinde bulundum.

Yaş itibarıyla bizim çocukların kafası “kıyak” değildi elbette, lakin bütün otel “ciyak” sesleriyle inledi 4 gün, 4 çocukla.

Kafamı dinleyeyim diye bir döndüm ki Hürrem kaçmış, Başbakan Reyhanlı’ya gitmiş, metroda öpüşenlere saldırmışlar, Ankara’da suikast, İstanbul’da intihar, İngiltere’de terör saldırısı, tabii şiddet/trafik kazası/cinayet/boğulma gibi klasik haberler de varlığını arttırarak sürdürüyor.

“Offff, bu kadar gündem bana fazla geldi, bari gidip büfeden içecek bir şeyler alayım” dedim, “içki alacaksan bugün git, sabah gel” yazıyordu kapısında.

Meğer bu arada, bir de Türkiye için iç“sek” vakti belirlenmiş.

Yani, taksicilerin gece tarifesi kalkmışken, içkicilerinki başlamış.

Bu durumda ben girişimci Türk esnafından çok yakında “sabah horozu servisi” bekliyorum ki sabah altıda uyanıp, fırından bir ekmek yanına da bir “küçük” alalım.

Saat 22.00’de “Hanimiş benim alkoliklerim, hadi bakalım akşamcılar, evinize” diyen bir Adile Naşit televizyonlarımıza yakışır.

Sorunu tartışmak yerine, bir an önce alternatif yöntemleri düşünmekte fayda var.

Ne de olsa, çok yakında unutur gideriz.

Ayak diretmekle uğraşmaz, ayak uydururuz.

İki tek atıp da “ne olacak bu memleketin hali?” derken, saate bakıp “Oooo, 10:00’a geliyor, sabaha görüşürüz artık” diye kalkarız masadan.

Belli bir süre facebook profil resmimize içki kadehi koyar, twitter hesabımızdan Tanju Okan’dan “benim tek dostum içkim, sigaram” gibi sözler paylaşırız.

Malum, “sosyal tepkicileriz” hepimiz.

Pek de içimize çekmiyoruz hiçbir şeyi, “dudak” isyanı bizimkisi.

Al’ımız gider, kolik’imiz kalır sonunda.

Gaz’a gelip hazmedemediğimiz zamanlarda da, eğer ki iç“sek” vakti gelmediyse, birer soda içer rahatlarız.

Ol“sa da” olur, olma“soda