İki gündür Ankara’daki Kılıç Kalkan savaşını izliyoruz hepimiz.

Bir yanda kınından çıkmış Kılıçların, diğer yanda bu tehdidi Sav’maya çalışanların kavgasına dikildi gözümüz, kulağımız.

Anlayamadığım konularda yorum yapmayı sevmem, o nedenle insanların koltuk hırsı konusunda diyecek sözüm yok.

Bu yüzden de yıllarca aynı koltukta oturan ve hala oturmakta direnenlere “siyaset adabını” öğretmeye çalışanların aksine; “onca yıl aynı koltukta insanın mabadı uyuşmaz mı kardeşim?” şeklindedir en derinlikli yaklaşımım.

Nitekim huyum kurusun, değil 50 yıl, 50 ay dahi aynı görevde kalamamış, bir süre sonra kurtlanmaya başlamış birisiyim ben.

Yenilenmeyi, değişmeyi, değiştirmeyi severim.

Hele de çalıştığım yerde demirbaş listesine alınmak, ofis mobilyalarından bile uzun süre yer iştigal etmek ruhumu karartır.

Anlarım ki mabadım uyuşmaya, karıncalanmaya başlamış; adabına uyar giderim.

Ve kendimle beraber “koltuk takımımı” da değiştirim, hatta gerekirse portakal sandığında otururum ki içimde bir “takıntı” olmasın…

Bir nevi “tutunamayanlar” sendromu da diyebilirsiniz buna.

Belki de o sebeple bir takıma, bir partiye, bir müziğe, bir görüşe, bir göreve, bir dile ve hatta bir inanca yapışıp kalmak bana göre değil.

Sevimli, sessiz bir koala gibi sarıldığım dalda gözlerimi kırpıştırarak etrafı seyretmek yerine; haşarı ve sakar bir maymun gibi yeni dallar keşfetmeyi, risk almayı tercih ederim çünkü.

Sanki bu sefer başkaymış gibi hep yeni muzların peşinde koşmak, sinirlenince birinin kafasına Hindistan cevizi atıp gülerek uzaklaşmak daha çok keyif verir bana.

Gerçekten yaşamak, sevmek, mutlu olmak, üretmek dışındaki bütün hırslar ve kavgalar tırıs gider benim cephemde.

Ruhumla, yüreğimle, aklımla yapışıp kaldığım tek şey ailem ki onda bile şekli komik, içe kıvrık parmaklarımla daha çok asılıp kalmış bir maymuna benzediğimi söyler Sevgili Beyim.

Sakın yanlış anlamayın, bu bir gündem yazısı ya da değerlendirmesi değil.

Hepi topu 2 aykü ile yaşarken, onun birini de doğumda oğluma vermiş biri olarak; siyasi tartışmalarda entelektüel, sosyokültürel, psikolojik, stratejik, ekonomik fikirler geliştirmek bir yana nefes almak gibi temel yaşamsal becerilerimi bile zor devam ettirebiliyorum.

Yazdıklarım sadece tüm koltuk sevdalılarının aksine, hayatın keşfedilmemiş dallarına merak duyan bir maymunun, yani benim görüşüm.

Zaten ben uzun süredir ülkemdeki demokrasi anlayışını anlamaktan vazgeçtim ve Muz Cumhuriyeti’ne göçtüm.

Arada sırada haberlere bakıp yakalanan yabancı uyruklu hayat kadınlarının “bu kafayla AB’ye giremezsiniz” şeklindeki beyanatından sonra en yeni ithalimiz Çinli hayat kadınının “demokrasiniz böyle” yorumunu görünce de ondan sakin sakin muzumu yemeye devam ediyorum.

Alanlar, verenler, kalanlar arasında şaşkınlıkla izlediğim DEMOkrasi’de “tutunamayanlar” tarafından bir demokrASİ olduğumdan hiç kafam basmıyor bu işlere, kavgalara…

Takatukacılar, takatukaları, takatukalatadursun; hatta mümkünse bütün tuk’lar onların olsun, ben kolumun yettiği şahane dallar peşindeyim, tavsiye ederim…

5 Kasım 2010