Uzun zamandır yazmak gelmiyor içimden.

Yıllık iznime değil ama “sığlık” iznime çıktım; bir nevi kafa tatili…

Zira kelimelere küstüm resmen, duygularımı anlatmakta yetersiz kaldıkları için…

Neyi yazayım ki?

Her gün gencecik bedenleri taşıyan kupkuru tabutları mı?

Bizim bir resim, bir isim, bir haber diye okuduğumuz o canların sevdiklerinin yüreklerini nasıl yaktığını mı?

21 yılımı geçirdiğim Başkent’in sokaklarında güvenle, huzurla dolaşamamanın ruhlarımızı nasıl kararttığını mı?

Yoksa bırak sokakları, evlerinde yurtlarında tacize tecavüze uğrayan minicik çocukları ve bunları görmezden gelenleri mi?

5 yaşında Suriyeli çocukların sokakta mendil satmasını mı, 3 yaşında çocuğun sapık bir bedenin elinde can vermesini mi?

Bizim ülkemizde elini kolunu sallaya sallaya gezen hırsızları, Amerika “sözde” yakaladı diye sevinenleri mi?

Buna karşılık toprağımızı, suyumuzu, dağımızı, taşımızı çalanlar; geleceğimizi talan edenlerle ölesiye mücadele eden bir avuç yüreği desteklemekten ne kadar aciz olduğumuzu mu?

Gitsek mi buralardan diye her gün konuşup; aslında buradan başka yaşamak istediğimiz, mutlu olacağımız bir ülke olmadığını bilmeyi mi?

Neyi yazayım, nasıl anlatayım, kendim anlayamadıktan sonra?

Adaleti mi, vicdanı mı, sevgiyi mi, hoşgörüyü mü; bilmem ki hangi birini arayayım?

Çok sıkıldım, çok bunaldım…

Kelimelerimi yitirdim, çünkü hiçbiri yeterince ifade edemiyor duygularımı.

Renkleri özledim…

Şu güzel ilkbaharla birlikte bütün kurumuş yapraklarımı dökmek istiyorum, sağanak yağmurlar altında.

Yenilenmek, yeniden gökkuşağının bütün renklerini görmek istiyorum.

Hayata dair güzel şeyler yazmak istiyorum.

Çocuğumla birlikte dalga geçmek, kahkahalarla gülmek, ama her bir gülüşün ardından vicdan azabı duymadan…

Huzurla sarılmak ona, sarılmaya hasret olanları düşünmeden…

Anın tadını çıkarmak, yaşanmamış anılara hüzünlenmeden…

Doyasıya sevmek, sevmekten yoksun olanların yapabileceklerinden korkmadan…

Yeniden aşkla bağlanmak, kelimelerin büyüsüne ve gücüne…

Bugün benim doğum günüm…

Kendime bir hediye vermek istiyorum…

Çıkmak istiyorum “sığ”lık iznimden.

Ama nasıl yapacağım bilmiyorum…