Modern şehirlilerde dert bitmiyor ki şekerim.

Sürekli bir çalışma, trafik, iş, güç, kavga, kıyamet, aynı zamanda sosyal hayatlara yetişme çabası yani özetle kafası kesik tavuklar gibi dili beş karış dışarda oradan oraya koşturma.

Mecburen kendimizi reiki, yoga, meditasyon, içsel yolculuk ve benzeri kurslara atıyoruz ki sakinleşelim, dinginleşelim…

Sevgili Beyim de muhtelif zamanlarda “karıcığım, sen de bir içsel yolculuğa çıksan da ben de kafamı dinlesem” diye çok söylemiştir bana.

Hatta geçenlerde daha da sadeleştirip “bir sus be kadın” diyerek ifade etti bu talebini.

Lakin nato kafa, nato ruh benimkisi, bir türlü içine dönemiyor.

Kafam sürekli dışarda olup bitende.

İstesem de içselleşemiyorum.

Dışarıdaki ses bozukları öylesine rahatsız ediyor ki beni, mum yakıp sessizliği dinleyerek meditasyon yapamıyorum.

Ömrü hayatımda bir kere yogaya gittim, onda da diğer öğrencilerin huzurunu bozduğum için dersten atıldım!

Halbuki sadece; “Varlığınızın farkına varın ve sonra teslim olun” diyen Hocaya “Bizde hakimiyet kayıtsız şartsız Beyimindir, varlığım onun varlığına armağan olsun” demiştim.

Zaten bu meditasyon dedikleri “derin düşünme” demekmiş aslında ve bendeki bir aykü derinlik yerine akvaryumdaki lepistes etkisi yaratıyor en fazla.

Öyle zamanlarda Beyime dönüp de “sizi daha önce görmüş müydüm, hep buraya mı gelirsiniz?” diyesim geliyor.

Ben bu içsel yolculuğun, dış kapıdaki mandalıyım işin özü.

Beyhude yere çaba gösteren, bu aydınlanmayı başaramayan…

Eleştirmek değil derdim, özeniyorum aslında…

Annem de meraklı bu konulara, arkadaşlarım da…

Üstelik ders çıkarıyorlar, hayatlarında uyguluyorlar.

Ama elimde değil; ben ne zaman okumak bile istesem, kendimi hissettiğim en derin karakter Red Kit‘in Rin Tin Tin’i geçemiyor.

“Bu Kovboy beni sevdi galiba” ya da “bak ne güzel evimiz, hayatımız, çocuğumuz, paramız, işin var” diyerek beyime sarılıyorum daha çok.

O da “ev bizim, çocuk bizim, hayat bizim, para bizim e peki  niye sadece benim yahu?” diye soruyor bana…

“Hişşş hayatım, çok gerginsin, çakraların kapanmış galiba, dur ben bir mum yakayım da rahatla” diye cevap veriyorum…

Hem zaten Norveç vatandaşı değiliz ki biz arkadaş, haftalarca “atıkları yeniden nasıl geri dönüştürebiliriz” gibi konuları tartışalım…

Sabah kalktığımız gündemle gece yatamıyoruz.

Çakralara kireç çözücü döksen yine de açılmaz.

Ayrıca gece yatsak da sabah kalkıyoruz, hava yine karanlık.

O nedenle yogayla içsel derinliğimi keşfetmek değil aslında benim ihtiyacım olan, Ayı Yogi gibi kış boyunca derin derin uyumak.

Bak nasıl pamuk gibi kalkarım yaza…

Türkan Şanverdi Avcı