Vallahi hiç güleceğim yoktu bu haberi okumasam.

İstanbul’daki meşhur bir otelin sahibesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na telefonda “canım” diye hitap edince, Bakan da kızıp telefonu kapatmış.

Kapatmadan da “Ne hakla bana canım diyebiliyorsunuz, siz kimsiniz? Ben Bakanım” cevabını almış.

Sayın Sahibe “ben sevecen bir kadınım, herkese canım” diye hitap ederim şeklinde savunmuş kendini gazetecilere.

Açıkçası ben de bu konuda sonuna kadar Sayın Bakana katılıyorum.

Ama çalışma hayatındaki, özellikle de kamudaki tüm personele “canım, hayatım, bebeğim, kuşum, evladım, kızım, oğlum, efendi vb” tüm tabirlerin yasaklanmasını içeren bir genelge dağıtmasını da önemle arz ediyorum.

Nitekim özellikle de devlet dairelerinde, burnumdan soluyarak, ter içinde ve “can”ından bezmiş şekilde evrak uzattığım bir memurun “bu evrak buraya değil, 9 kat yukarıdaki bilmem ne dairesine onaylattıktan sonra oradan da 15 kat aşağıya inip mühürleteceksin, sonra bana geleceksin canım!!!” cevabı karşısında “hay canına” demişliğim çoktur.

Yine de “can”hıraş bir şekilde “Nereden canınız oluyorum sizin?” diye kızamadık…

“Oldu canım, dönücem ben sana” deyip de boynu bükük, “can”ı çıkık yaptık dediklerini…

Ya da banka telefonunda beklerken dinlediğim “şurayı arıyorsanız 1’i, burayı arıyorsanız 2’yi, o da değilse 3’ü, hala tutturamadıysanız 4’ü, neden aradığınızı unuttuysanız 5’i, henüz kafayı sıyırmadıysanız 6’yı, bizi doğurtan doktora (ebe kalmadı malum) arz-ı hürmet bildirmek istiyorsanız 7’yi, ruh ve sinir hastalıkları için 8’i, ana menüye dönmek için 9’u, ananızdan emdiğiniz süt için 10’u tuşlayın” mesajından sonra çaresizce sığındığımız müşteri temsilcisinin “hay Allahım, telefon bankacılığı bile kullanmaktan acizsiniz” ses tonuyla “bir saniye aktarıyorum canım”lı cevapları karşısında “canıma” çok tak dedi vesselam.

Yine de bilirsiniz, “can” çıkar “huy” çıkmaz Sayın Bakanım…

Taksicinin, dolmuşçunun, memurun, Bakanın, çaycının, kuaförün, garsonun, otelcinin, hostesin, eğitimcinin, daire başkanının, milletvekilinin, doktordan hademeye tüm hastane personelinin, gazetecinin, halkla ilişkilercinin, eğitmenin, polisin “canı” olmuşluğum var 34 yıllık ömrümde.

Tamam kabul, ben bir garip vatandaşım; her türlü muhalefetime ve tepkime karşılık bu seve”can” tabirler için hiçbir şey yapamadım.

Ama diyeceğim odur ki, siz de yapamazsanız üzülmeyin, “can”ınızı yakmayın…

Neticede sevecen, “cana”yakın bir milletiz biz…

En iyisi bizim gibi yapın, alışın…

Zira “can”ımızı dişimize taksak da vazgeçemeyiz bu alışkanlıktan.

Zaman zaman Sevgili Beyim de kaptırıp telefonda herkesle “canım” diye konuşur ve “kimmiş senin canın?” sorum karşısında “ağız alışkanlığı, canımdan bezdirme beni karıcım” cevabını alırım.

Ya da ben “bir taksi rica ediyorum canım” diye ararım durağı, kocam da Bakan değil de BoşBakan olup suratıma dik dik bakar öylece, niye taksiciyle “canım” diye konuştuğumu anlamadığı için.

Yani siz de boş verin, bizde olur öyle…

Yeter ki “can”ınız sağ olsun…

Neticede hepimiz “can” değil miyiz a “can”cağızım?

6 Eylül 2010