Sevgili Oğlum,
Dün gece uyku tutmamıştı beni…
Uzun süre seni izledim, hatta gecenin bir vakti sana yazdım yine… Sabaha karşı gördüğüm rüya ile ağlayarak uyandım ve sımsıkı sarıldım sana…
Birini kaybetmiştik rüyamda, kim olduğunu görmedim ama deniz kıyısında oturmuş ağlıyorduk… Gitme, daha gitme diye uyandırmaya çalışıyordum kıpırtısız yatanı… Hadi konuş benimle diyordum…
Bu sabah erken saatte aldık haberi… Babanın eniştesi, senin isimdaşın, benim nikah şahidim Fuat Deden sonsuzluğa doğru kanat açmıştı meğer…
Tıpkı yaşamı gibi sakin, dingin, beyefendi bir şekilde İzmir’deki yatağında derin uykusuna dalmıştı…
Canım bebeğim, Fuat Deden benim kaybettiğim, kıymetli dedelerimin yerine koyduğum insandı… Onların yaşamışlığını, görmüşlüğünü, mütevaziliğini, kibarlığını tekrar yaşama şansını bana sunandı…
Babanın eniştesiydi ama benim tonton dedemdi…
Hep derdim ona “Fuat Dedem, çok ucuza sattın beni bu damada, doğru dürüst bir yüz görümlüğü bile takmadı” diye…
O da “sen merak etme kızım tapusu bizde, hem akıllı bu damat, benim kızımın kıymetini bilecek kadar akıllı diye…
Hastalığını öğrenince görmeden içime sinmedi de işi de bahane ederek seninle daha yeni, hepi topu 1,5 ay önce gitmiştik İzmir’e…
Seni görünce nasıl da gözleri parlamıştı, sanki bir anda canlanmıştı… Tıpkı rahmetli dedelerimin beni her gördüğünde yüzünde parıldayan ışık gibi kocaman bir gülümsemeyle kucak açmıştı bize…
Sen, “dede, dede” diye peşinde koşarken, sanki o hasta, yorgun, yaşlı adam gitmiş de yerine filinta gibi bir delikanlı gelmişti…
Haberi aldıktan sonra bu yaz Artur’ da çektiğim video görüntülerinizi izledim…
Bilsen ne kadar büyük bir hevesle beklemişti seni… Komşularına “torunum gelecek” diye anlatmıştı…
Sen daha yürüyemiyordun, ona tutunup ayağa kalkmaya çalışırken, o da yerde seninle emekliyordu… Sen 11 aylık, o 85 yaşında birer delikanlıydınız… Aynı enerji, hayata karşı aynı coşku…
O yaz bir kez daha hayran oldum ona…
Rakı ve balık bir arada onun sohbetiyle, bıyık altından yaptığı hınzırca esprilerle hiç olmadığı kadar keyifli olmuştu…
Ben onu tanıdığımdan beri yemeğine, sporuna dikkat eden, sesini hiç yükseltmeyen deden geçen yaz da İzmir’den Artur’a kadar yine kendi arabasını kullanarak gelmişti…
Ne yaş, ne yıllar, ne yollar yıldırmamıştı ki onu… Hep kontrollü, hep dingindi, araba kullanırken bile… Hatta otobanda “fazla yavaş” gittiği için ceza almasına güldük biz yıllarca…
Sen bugün videoyu benimle izlerken, yine “dede, dede” diye bağırarak öpücük gönderdin ekrana…
Biliyorum hiç hatırlamayacaksın o görüntüleri, o dedeni günyüzlüm…
Ama hep bileceksin ne kadar beyefendi olduğunu…
Ve ben asla unutmayacağım geçen hafta bana telefon açıp da “kızım, iyi ki geldiniz, iyi ki torunumu tekrar getirdin bana, Allah razı olsun…” deyişini…
Güle güle Fuat Dedeciğim, dilerim sonsuzluğunda ışığın bol olsun, tıpkı bana bize hep yansıttığın gibi…
Annen