Etiketler

Ortalıkta bir gizli örgüt var bir de zanlılar.

Fakat örgüt o kadar gizli ki, gözaltına alınanlar bile farkında değiller örgüt üyesi olduklarının. Hatta nasıl bir gaflet halidir ki, üyesi olmakla suçlandıkları örgütü anlatan kitaplar ve yazılar yazmışlar.

Sabaha karşı çalınan kapıya çıkınca sormuşlardır belki memura:

– Süt mü?
– Yok, hemşerim; örgüt! Sizi gözümüz bir yerden ısırıyor, GÖZ’müşsünüz galiba.
– Yahu gözünü sevdiğim, ben GÖZ olsam, göz göre göre niye yazayım bütün bunları, enayi miyim?
– O kadarını biz bilemeyiz, “gözaltına alın” dediler, geldik.
– Ah Bey, ben sana demedim mi o kadar göze batma diye?
– Sen de başlama hanım, susup göz mü yumsaydım olup bitene?
– Gözünüz arkada kalmasın Sayın GÖZ, çok değil 8-10 yıla kadar biter gözaltı süreniz, buyurun karakola.
– Hanım, sen göz kulak ol çocuklara. Oğlan okula başlamadan dönerim herhalde, değilse de askerliğine yetişirim.

Bakmayın böyle saçma sapan yazdığıma, öylesine şaşkın ve korkmuş gözlerle izliyorum ki olup biteni.

Gözyaşımızı katık eder olduk her sabah kahvaltı soframıza.

Vakitsiz öten horozdan da, vakitsiz çalan telefondan huzursuz olmamıştık belki de hiçbirimiz; vakitsiz çalan kapı kadar.

Herkesin dilinde aynı iki kelime “sıra kimde?”

Biz, siz, komşumuz, akrabamız, dostlarımız hepimiz olabilir diye tedirginiz.

Çünkü devir ya göze girip de “gözde” olma, ya da fazla göze batıp da “gözünün üstünde kaşın var, yürü gözaltına” devri.

Adalet heykelinin gözü açık mı olsun, yoksa kapalı mı olsun diye tartışaduralım; acaba adalet kaldı mı diye endişeliyiz bugünlerde.

İnsanları boğazlayanlar, canlı canlı kör kuyulara gömenler imza karşılığı salıveriliyor; hırsızlar, tecavüzler ellerini kollarını sallayarak çevremizde geziyor; yeri yurdu belli gazeteciler, yazarlar, bilim adamları, askerler yargı sürecini hapiste geçiriyor.

Ne ile suçlandıklarını bilmeden, bir göz odada tek başına bekliyor; ailesi, büyüdüğünü, yürüdüğünü, konuştuğunu, karnesini göremedikleri, doya doya sarılıp öpemedikleri çocukları gözlerinde tütüyor…

Hani demiş ya şair:

Akşam olur sessiz sessiz,
Taş duvar diken tellerde.
Bekler çırpınırım sensiz;
Beklerim gözüm yollarda;
Kelepçe zincir kollarda.

Hasret vuslat derler hani,
İşte bu kor dağlar beni,
Çok özledim yavrum seni,
Beklerim gözüm yollarda;
Kelepçe zincir kollarda.

Ne desem ki?

Nasıl anlatsam içimdeki yangını, hangi kelimelerle tarif etsem isyanımı?

En iyi cevabı iki yıldır hapiste olan Mustafa Balbay vermiş aslında.

Hapishanede tanıştığı genç bir çocuğa sormuş:

– Senin suçun ne, neden hapistesin?
– Ben uyuşturucudan yatıyorum ağabey. Peki senin suçun ne?
– Ben mi? Ben “uyandırmaktan” yatıyorum.

6 Mart 2011