Sevgili Oğlum,
Yarın itibarıyla 35 yılı geride bırakmış olacağım.
Ben çocukken, 30’lu yaşlardaki annem babam ve arkadaşları bana çok yaşlı gelirdi. Ne 30’u, 20’li yaşlar bile çok uzaktı.
Ama şimdi, 60’larını yaşayanlara genç dediğime göre, demek ki ben de yaşlanmışım.
35 yıllık yaşamımda neler mi öğrendim?
Bir kere en sağlam dostlukların çocuk yaşta edindiklerin olduğunu gördüm. Her türlü kompleksinle birlikte büyüdüğün, çıkarsız, beklentisiz, hesapsız dostluklar…
Pamuk ipliğine bağlı ilişkilerin, arkadaşlıkların aksine “arka taşım” diyerek gönül rahatlığı ile sırtını yasladıklarınla.
Beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz, kızdığımız anne babalarımızın değerini, kendimiz çocuk sahibi olunca anladım. Bir çocuk, bir insan, dahası bir ruh yetiştirmenin ne zor olduğunu algıladım.
Duvarda asılı diplomaların insanı “adam” yapmadığını, asıl cehaletin yürekte olduğunu gördüm.
Mutluluğun en büyük başarı, sağlığın en büyük zenginlik, vicdanın en büyük güç olduğunu öğrendim.
İnsanları asla tanıyamayacağımı kabul ettim, “ne söylersen söyle karşındakinin algısıyla sınırlısın” sözünü defalarca test ettim.
O yüzden “Tanrım bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için güç, değiştiremeyeceklerimi kabul etmek için sabır ve ikisinin arasındaki farkı anlamak için akıl bahşet” diye dua ettim. Ki itiraf etmeliyim, bu konuda yeterince akıllı olamadım.
Yaşanan hiç bir şeyin nedensiz olmadığını, en dibe çöktüğümü düşündüğüm anlarda bile bir çıkış yolu, bir ışık olduğunu öğrendim.
Asık suratlara inat, kocaman içten bir kahkahanın insanı nasıl güçlendirdiğini, tazelediğini fark ettim.
Evet oğlum, artık 35 yaşındayım, şaire kalırsa yolun yarısı, bana kalırsa daha başı.
Çünkü artık, neyi isteyip neyi istemediğimi daha iyi biliyorum.
Keşke’lere daha az takılıyorum.
“Olsaydı, olmasaydı” ne olurdu demek yerine, ben yaptım oldu diyorum.
Sevilmek yerine, sevmeye önem veriyorum.
“Hayatta her şeyin insana dair” olduğunu kabul ediyor, kesin hükümler, yargısız infazlar yerine anlamaya çalışıyorum.
Daha çok özür diliyor, daha çok affediyorum.
Ama kimseye de hak ettiğinden fazla değer vermiyorum, “ne kadar ekmek, o kadar köfte” diyorum.
Negatif enerjilere, asık suratlara kapımızı da hayatımızı da kapatıyorum.
Daha güzel, daha zayıf, daha akıllı, daha başarılı, daha becerikli, daha zengin olmayı istiyorum elbette ama her yeni gün de sahip olduklarım için şükrediyorum; en çok da baban ve senin için, ailemiz için.
Ufak tefek şeylerle günümü karartmak yerine, keyif almaya bakıyorum.
Çünkü doğduğum için, sen doğduğun için, yaşadığımız ve yaşadığımızı hissettiğimiz için çok şanslıyız gün yüzlüm.
Her geçen yılda bunun değerini daha çok anlıyor, hissediyorum.
O yüzden yolun yarısında değil, başındayım daha.
Birlikte güzel günlere…
Annen
Türkan Şanverdi Avcı
5 Nisan 2012
Ben 35 yaşına bastığımda içimden “yolun yarısı” diye geçirirken, küçük kızkardeşim yolumun üçte birini kutlamıştı 🙂 “Tıp ilerledi, biz de şiiri ona göre uyarladık” diyerek…
Annemse, 20. doğum günümde “bir kadının en güzel on yılı 20 ile 30 yaşı arasındadır” buyurmuştu. 30 yaşına geldiğimde, aynı cümleyi ufak bir değişiklikle tekrarladı: “bir kadının en güzel on yılı 30 ile 40 yaş arasındadır”. Aynı numarayı 40. yaşgünümde de yapmaya kalkınca itiraz ettim: “Sen de her on yılda bir fikrini değiştiriyorsun!”. “Ne yapayım”, dedi bana “Ben de yaşadıkça öğreniyorum.” 🙂
Yolun neresinde olursanız olun, önünüzde sizi bekleyen daha nice güzel yıl, öğrenilecek bir sürü yeni şey, yaşanacak pek çok macera olduğunu unutmayın.
Ben gelecek yıl, annemin yeni hükmünü bekliyor olacağım: “Bir kadının en güzel on yılı 60 ile 70 yaşı arasındadır.” 🙂
Annenizin yöntemine bayıldım 🙂
Ben de Sevgili Beyime sürekli “ben yaşlanmıyorum, yıllanıyorum” diyorum; o da bana “neden bu kadar çok uyuduğunu anladım, yatık vaziyette yıllanıyorsun, istersen seni mahzene kapatayım, orada yıllan” cevabını veriyor 🙂
Sevgi ve saygılarımla…
20-30 yaş arası yukarıda yazılanları uygulayamadığım için pek iyi geçmedi diyebilirim (daha bitmedi ama). Seneye 30. yaş günümü kutlayacağım ve iki gün önce denk geldi, 2013 doğumgünüm için Roma’ya çift kişilik uçak biletleri aldım. Daha şimdiden. Yazdıklarınızı okuyunca fark ettim bir nevi dilekmiş aslında bu yaptığım; 30-40 arası yukarıda yazılanları gerçekleştirebileceğim yıllar olsunmuş dileğim. Önümüzdekilerin ardımızdakilerden daha güzel olacağının müjdesini veren o güzel annenin de ellerinden öperim:)
Yeni yaşınızda ve sonrasında gönlünüzden geçenlerin, içinize sinenlerin, aklınıza uyanların olmasını dilerim…
30. yaşı Roma’da kutlamak da şahane bir fikir, umarım çok eğlenirsiniz :))
Sevgi ve saygılarımla…
30 YIL SONRA KENDİNİZE UYARLAYIP OKUYABİLİRSİNİZ:
———————————–
ALTMIŞ BEŞ YAŞ ŞİİRİ
Cavit Sıktı TARHANACI
Yaş altmış beş, yolun yarısı eder.
Zaro (*) gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Hala içimizi ısıtır bugün,
Bedbinlik ardına bakmadan gider.
Başımıza da karlar yağdı..Ne var?
Benimdir bu mutlu, deneyimli yüz.
Ya gözler altındaki süslü halkalar?
Ne kadar da güzel görünürsünüz,
Yıllar yılı eskimeyen aynalar.
Zamanla olumlu değişir insan!
Hangi resme baksam yaşayan ben’im.
Gene o günler, o şevk, o heyecan!
O hep güler yüzlü genç adam ben’im;
Yalandır umutsuz olduğum yalan.
Hiç unutulur mu o ilk aşkımız;
Hatırası bile sımsıcak gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar sürmekte bir bir;
Gittikçe artıyor kalabalığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim ne şuh olduğunu.
Su insanı okşar, bulut sararmış!
Her doğan günün güzel olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Nergis sarı gül kırmızı ilkbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne güzel cıvıldar havada kuşlar?
Nerde kaldı kızlar? Çıldırtır mevsim!
Bu kaçıncı bahçe gördüm lalezar?
Düşlerin olmalı işin başında.
Biri mutlak gerçek olacak.
Kimbilir, nerde, nasıl, kaç yaşında?
Biri mutlak gerçek olacak.
Bütün sır sabır taşında…(Beklemeyi bilirsen 2040 kışında)
************
(*) Zaro Ağa, (Bitlis, 1774 ya da 1777 – İstanbul, 29 Haziran 1934), Şerif Mirza Aşiretine bağlı Kürt asıllı Türk hammalı. 157 ya da 160 yıl yaşamış, Türkiye’nin en uzun yaşayan insanı ve yabancı kaynaklara göre ise dünyanın en uzun yaşayan bir kaç kişisinden biridir.
Zaro Ağa, 10 Osmanlı padişahı, 1 cumhurbaşkanı görmüş, 6 savaşa katılmış ve bazı kaynaklara göre 7 kez, bazı kaynaklara göre de 13 kez, başka bir kaynağa göre 29 kez evlenmiştir. Beşi kız olmak üzere 13 çocuğu, 29 torunu olmuştur.[1]
Bayıldım :)))
Yeni ofisime asacağım kesinlikle.
Çok çok teşekkür ederim…