Etiketler
Beni de bu güzel havalar mahvetti…
Öyle ki, evkafta memur olsam şu dakika istifa edeceğim.
Çocuk olsam şimdi, sokakta tek kale maç yapsam gazozuna, annem kızsa yine “Erkek Fatma mısın sen?” diye.
Öğrenci olsam, dersi kırıp sevdiğimle çimlere yayılsam; sınav falan düşünmeden.
Berduş olsam, şapkamdan yastığımla banka kıvrılsam, mis gibi deniz kokusunu içime çeksem uykumda…
Bir asi keçi olsam sürüsünden kaçmış… Dağ tepe dolaşsam, gökyüzünün mavisini, yeşilin kokusunu sindire sindire.
Minik bir yelkenli olsam; rotası açık denizler, kaptanı martılar olan…
Salaş bir balıkçıda çayırkeyif olsam, nedenli nedensiz gülüp sonra da memleketi kurtarsam ikinci kadehte…
Sarmaşık olsam, beton duvarlar arasında inatla kendime yol açsam…
Avare olsam, elimde çıkınım, içinde iki lokma azığım diyar diyar gezsem…
Nehir olsam, dağlara taşlara hayat vererek çağlasam…
Gökkuşağı olsam; yağmurun bereketini toplasam da narin bir süzülüşle toprağı renklendirsem…
Bir sokak kedisi olsam; kasabın dükkanı boş bırakacağı anı kollasam pür dikkat…
Güneşin altına serilmiş mayışık bir sokak köpeği olsam…
Rakı şişesinde şaşkın bir balık olsam; şaire ilham veren…
Cıvıl cıvıl kahvaltı sofralarında, dost sohbetlerinde geçse zaman…
Sorumluluklar, dertler, üzüntüler mola verse biraz…
Unutsak yerlerde sürüklenen öğretmenleri…
Bir yerlerde bir çocuğun şehit olduğunu, bir çocuğun babasız kaldığını öğrenme ihtimaliyle başlamasak her yeni güne…
Çocuğumuz ağaçlara tırmanıp düştüğünde ağlasa yalnızca; korkuyu şiddeti tanımasa minicik yürekleri…
Bilsek keşke, çocuğu başında çaresizlikle ağlayan tek bir ana bile olmadığını…
Sadece “özledim” diye arasak sevdiklerimizi ve yürekten inansak her daim bizimle olduklarına, can olduklarına…
Ne anlamsız toplantılar, ne iş, ne para için kaybedemeyecek kadar kıymetli olsa zamanımız…
Maskelerimizden arınsak, olduğumuz gibi görünmenin de göründüğümüz gibi olmanın da hafifliğini yaşasak doyasıya…
Sevginin içine nefret, arkadaşlığın içine ihanet karışmamış olsa…
Su kadar berrak, bembeyaz bir bulut kadar dingin olsa hayatımız…
Yaz günü uçuşan perdeler gibi huzur verse bize benliğimiz…
Utanmasak insan olmaktan, “sözde insanların” ayıplarının yükünü taşımasak içimizde…
Kana kana yaşasak üç günlük ömrümüzü; ruhlarımız kanamadan, yaralarımız kabuk bağlamadan…
Mucizelere, sonu güzel biten masallara inansak…
Yıldızlı bir gecede gökyüzüne bakıp dilekler dilesek, avucumuzun içinde sıcacık bir elin varlığı ile ısınarak…
Yarının endişesini taşımadan, sadece şu anın kıymetini bilsek…
Kavgayı kini yok sayıp; sarılsak, öpsek, koklasak, dokunsak, görsek ve bütün hücrelerimizde hissetsek hayatı…
Ve bir gün demir almak vakti geldiğinde bu limandan, virgüller yerine delikanlıca, sağlam bir “nokta” koyabilsek ömrümüze…
Diyorum ya…
Beni bu güzel havalar mahvetti…
Türkan Şanverdi Avcı
30 Mart 2012