Etiketler

Amerika’da bir araştırma yapılmış ve dünyanın en yıpratıcı meslekleri belirlenmiş.

Sonuçlar ilginç bana göre, zira ilk beşte fast food tezgahtarlığı, krupiyerlik, çağrı merkezi görevlisi, medya genel yayın yönetmenliği ve barmenlik var.

Genel yayın yönetmenliğini anladım da diğerlerine pek aklım yatmadı açıkçası.

Neyse, orası büyük ağabey, her şeyi bilen Amerika, vardır bir bildikleri…

Ben de bir Pazar günü, ülkemiz gündemine ilişkin şahane(!) fikirlerimi belirtmek yerine, bizdeki en zor meslekleri düşündüm ve kendi ilk beşimi yaptım.

Buna göre birinci sırada köşe yazarlığı var.

Her gün, yeni ve çarpıcı bir şey üretme sancısını geçtim; düşünün akşamüzeri belli bir saate kadar yazınızı teslim etmeniz gerekiyor. Siz de oturup, yazıyorsunuz. Lakin akşam huzur içinde oturmak ne mümkün?

Bir saat içinde hooop bir olay patlak veriyor, bir söz ediliyor ve siz de ertesi gün gazetede yer alan ve lakin gündemin tamamen dışında, alakasız bir yazı için saatlerce emek harcamış oluyorsunuz.

Bu stres yetmezmiş gibi, gazete yöneticilerinin “şunu yaz, bunu yazma, konuların çevresinden dolaş, bizi riske atma” gibi “yapıcı” eleştirileri de cabası. (malumunuz, iki ileri bir geri demokrasilerde böyle oluyor)

İkinci sırada düzenli bir köşe yazarı okuru olmak var.

Nitekim yelpaze geniş…

Sağcısı var, solcusu var, bir öyle bir böyle olanı var, mankeni var, şarkıcısı var, edebiyatçısı var, gurmesi var, çevrecisi var, siyasetçisi var, var da var…

Entelektüel bakış açınızın çok zengin olması gerekiyor; yoksa kışın moda renklerinden küresel ısınmanın tehditlerine, en iyi suşi’nin nerede yenileceğinden dış politikaya aynı hızla geçmeniz mümkün değil.

Üstelik okuyup anlamakla yetinemezsiniz, sosyal medyada paylaşmak, savunmak ya da küfür etmek gibi sorumluluklar da sizi bekliyor.

Yılların tecrübesiyle sabittir ki, güzel ülkemde üçüncü sırayı avukatlık ve doktorluk birlikte paylaşır.

Çalışma koşullarının zorluğu ya da emeğin karşılığını alamamak gibi haklı gerekçelerden bahsetmiyorum.

İster yeni tanıştığınız biri olsun isterse kırk yıllık dostunuz, akrabanız, sizi gördüklerinde mutlaka “ayaküstü danışmanlık” yöntemini tercih eder.

Hangi alanda uzmanlaştığınız da önemsiz bir detaydır. Çocuk doktoruna gastritini, iş hukukçusuna alacak davasını sorarlar.

Şahsi kanaatime göre dördüncü sırada öğrencilik vardır.

“O da meslek mi?” demeyin.

4 yaşında başladığınız, master doktora falan düşünüyorsanız 30 yaşına kadar devam eden bir süreç, elbette meslektir bence.

Bu süre içinde, mütemadiyen sınava girmek ve o nedenle sıra arkadaşlarınızın hepsine rakip gözüyle bakmak, ne istediğini bilmeden tercih yapmak, ilaveten sürekli değişen sisteme ayak uydurmak ve neticede “ne iş olsa yaparım” umutsuzluğuna ve o ruh haliyle “yurt dışına kapağı atsam” noktasına gelmek vardır.

Beşinciyi düşündüm, düşündüm…

Sonunda karar kıldım.

Güzel ülkemde beşinci olan, sıradan “vatandaşlık” mesleğidir bana göre.

Tercihi yapan siz olsanız dahi, ne ile karşılaşacağınızı asla bilemezsiniz.

Örneğin sabah evden çıkarsınız, her gün kullandığınız yolda çalışma başlamıştır. İşe veya okula yetişme stresiyle başlarsınız güne.

Can güvenliğiniz de Allah’a emanettir. Deprem olur, sel olur, şehrin göbeğinde kafanıza bir tuğla düşme ihtimali vardır, lakin sığınacağınız tek yer Tanrı’dır.

Hırsızlar katiller “pişman olursa” kurtulur, siz hukuka inandığınız için “pişman olsanız” da çekersiniz cezanızı.

Yatırım yapayım istersiniz, banka batar ve devlet el koyar.

Torpiliniz yoksa iş bulamaz, dürüstseniz gerçekten kazanan bir iş kuramazsınız.

İster emeklilikte isterse fiilen çalıştığı dönemde vekili,  milletten fazla haklara sahiptir.

Sorarım size, hangi meslekten olursanız olun, sıradan bir vatandaş iseniz; adalete, hukuka, eşitliğe inanan biri iseniz, nasıl rekabet edersiniz ve nasıl yıpranmazsınız bu meslekte?

9 Aralık 2012

Not: Burada yazmadığım, yazamadığım mesleklerin zorluklarını yok saymıyorum elbette! Polisimizin, askerimizin, maden işçimizin, öğretmenimizin, mühendisimizin, bilim adamımızın, sanatçımızın ve aklıma gelen gelmeyen nice insanımızın meslekleri de aslında “vatandaşlık” mesleğinin zorlukları ile karşı karşıya bana göre.

Saygıyla eğiliyorum hepsinin önünde. Ve mesleği, tercihi ne olursa olsun, asıl olan “insan” olsun diye diliyorum yürekten…