Etiketler

Benim en büyük kağıt kesiğim, Dedemin Takım Elbisesi.

Yazmıştım daha önce; çipil gözlü dedemin hayatta en çok istediği şeyi o ölmeden önce yaşatamadığım için, geçmek bilmez kalp sızım.

Hala dolabımda duran ve hiçbir şeyi ertelememeyi bana hatırlatan en önemli işaret.

Galiba hepimizin hayatında bir kağıt kesiği var.

İçten içe sızlayan yaralarımız…

Kimi zaman yanlış verilmiş bir karar, kimi zaman adım atmaya cesaret edememek.

Bazen susmak, bazen kontrolsüzce ağzımızdan fırlayan bir kelime…

Gidene dur diyememek belki, belki de umutla sevgiyle bekleyeni bile göremeyecek kadar kör olmak.

Çekip gidememek de kalıp mücadele edememek de…

“Keşke orada olsaydım” diye hayıflanmak ya da “keşke buraya gelmeseydim” pişmanlığı.

“Neden başkalarının sözleriyle hareket ettim?” veya “neden dinlemedim?” düşüncesi.

Çok istediğin oyuncağa sahip olamamanın hayal kırıklığı kadar onu veremeyenin döktüğü gözyaşı…

Ve belki de kesiklerin en derini, en kötüsü…

Haksızca koparılmak ailenden, sevdiklerinden…

Yitip giden bir sevgi; son kez sarılamadan…

Kokuya hasret bırakılmak…

Çocuğunun ilk dişini, ilk sözcüklerini, ilk adımlarını, mezuniyetini, düğününü ve her özel anını kaçırdığını bilmenin öfkesi, isyanı…

Ya da emek emek büyüttüğün evladının, bütün gücünü aldığın babanın ananın; kahpe oyunlara, kurşunlara, tuzaklara, kör karanlıklara, cehalete kurban gitmesi…

En kıymetli varlığının minicik bir haber, bir istatistik olarak kayıtlara geçmesi…

Buna engel olamayacağını bilmek ama bir türlü kabul edememek.

Ve senin kağıt kesiğinin sızısını kimsenin görmemesi, anlamaması…

Kime sığınacağını, nasıl ayakta duracağını bilememek…

Sırf bu nedenle hayat bir şekilde devam ederken, senin nefes dahi alamaman…

Kesiklerin en büyüğü bu bana göre…

En geçmeyeni…

Hepimizin yüreğinde, vicdanında yer etmesi gerekeni…

Aksi halde sadece kesiğinin sahibini değil, bizi en çok yaralayacak olanı…

Çünkü gün gelip de hepimizi saracak olanı…