Gündem yoğun malum…

Haşhaşiler olsun, Mağduriler olsun hepsi hayatımızda büyük yer kaplıyor…

Ve benim fena halde içim sıkılıyor, kahkahaya hasret bu günlerde.

İşte en çok da böyle günlerde özlüyorum, gülüşü güzel olanları ve en çok da o zaman üzülüyorum bir bir yitip giden gülen gözlere.

Bugün güzel gülen bir adamın, yoğun bakımda olduğu haberi var.

Çapkın gülüşüyle insanın içini kıpırdatan ve her daim taşıdığı muhalifliğiyle kimi zaman da sinir eden gencecik bir adamın…

O ki tedaviyi falan boş verip, bildiği ve hissettiği şekilde yaşamayı seçmiş…

O ki, “hadi leyn” diyecek karakterde, bağlı olduğu solunum cihazlarına dahi…

“Yürüyün gidin tepemden, bana bir sigara verin ve dağılın” diyecek bir asiliğe sahip bizim gözümüzde.

Ama bir yandan da, “size çok kanım kaynadı, baba diyebilir miyim” gülüşünü taşıyor.

Ve ben o gencecik adamın sağlık haberlerini takip ederken düşünüyorum, ne çok özlediğimi akla karanın son derece açık olduğu günlerimizi…

Karanın karalığının, akının aklığının en sonunda mutlaka anlaşıldığı zamanlarımızı…

En esaslı entrikaların bile sonuçsuz kaldığı, masumların aklandığı ve kötülerin mutlaka cezalandırıldığı, sonu “adaletle” biten filmlerimizi…

O filmlerin bize aşıladığı inancı, saflığı, masumiyeti ve dürüstlüğü…

Ben güzel gülen adamları özlüyorum ve güzel gülen kadınları…

Bir yandan ağlatıp bir yandan güldüren adamları özlüyorum ve kadınları…

Ben Hulusi Kentmen gibi, Adile Naşit gibi, Münir Özkul gibi kalp taşıyan ve kötülüğün en fazla Aliye Rona, Erol Taş kadar olduğu dönemleri özlüyorum…

Sonu iyi biten; şu hayatta güçlü olanın değil yüreği büyük olanların kazandığı filmleri özlüyorum…

Timsah gülüşlerini gördükçe hele, daha da çok özlüyorum hem gözleriyle, hem de kalbiyle gülen adamları ve kadınları…

O yüzden her zamankinden daha çok üzülüyorum gülüşü güzel, ruhu sınır tanımaz genç bir adamın sonu belirsiz yaşam savaşına.

Çünkü isyankar ruhlar bir bir eksiliyor çevremizden ve her geçen gün vurdumduymazlık daha çok “İşler” oluyor bizlere sanki…

Ve bizler hiç olmadığımız kadar hasretiz belki de, dosdoğru Nejat’lara…