Sevgili oğlum,

Yepyeni bir yıl geldi ve ben sana güzel şeyler yazmak istiyorum.

Geleceğe dair hayaller, gülümseten anılar…

Ama ne yazık ki penceremizden dışarı bakınca gri bir gökyüzü görüyorum.

Aslında biz şanslıyız oğlum ve her gün, her dakika bunun için şükrediyorum.

Ancak ben şimdi sıcak evimizde sana bu satırları yazarken bir yerlerde insanlar ölüyor, çocuklar ağlıyor…

İnan haber izlemeye, gazete okumaya korkar oldum.

Nereye baksam karşımda savunmasız insanları karanlığı ile “is”e boğmuş bir İsrail…

Buna karşılık her zaman olduğu gibi dünyanın büyük şahları, vezirleri ölüm sessizliğinde imiş…

Hatta demokrasi ve insan hakları ABıDesi haklı görmüş İsrail’in savaşını, bir “Gazza’nız mübarek olsun kardeşim” demediği kalmış…

Onlar ki insanlığa “ırak” bir medeniyet, hiç yakın olabildiler mi sanki Irak’taki kara gözlülere de?

Demokrasi getirdikleri Irak’taki her 8 çocuktan 1’inin 5 yaşına bile gelmeden öldüğünü okuyup da onlardan insanlık beklemek saflık değil mi sahiden?

Ya muhterem ABilerimizin umurunda mı minicik çocuklar?

Vicdan “özür”lüler bir “özür” kampanyası da başlatırlar mı acaba Ortadoğu’nun ortada kalan minicik bedenleri için?

Sahi kim özür dileyecek en büyüğü beş yaşına bile gelmemiş üç çocuğunun ölüsü başında ağlayan baba için?

Ayağında giyecek bir çorabı bile olmayan, çıplak ayaklı o cansız çocuklar için de bir gün birileri ayakkabı fırlatır mı dersin?

Senin odanda dünya güzeli bir ahtapot resmi var oğlum…

Ama dünyanın bir yerlerinde “ahtapot” adını verdikleri bombalarla vuruyorlar henüz 5 yaşına bile gelmemiş çocukları…

Ve biliyor musun?

Ahtapotların ömrü de en fazla 5 yıl oğlum… Tıpkı ölüm olup da üzerine yağdıkları çocuklar gibi…

Dünyanın karanlığı, bir ışıklı bomba bir yangın olup da yağıyor çocukların üzerine…

İsrail haklıymış… Hamas teröristmiş…

Başbakanımız kınamış… ABD kınamamak için “ıkın”mış…

AB “no” demek için “noel tatilinin” bitmesini beklemiş…

Miş miş.. Mış mış…

Ah oğlum, ne diyeceğim ne anlatacağım ben sana ileride?

Orada bir ülke var“mış”, içinde kara gözlü çıplak ayaklı çocuklar yaşar“mış”

Bir gün insanlığın “Gazza”bı üzerlerine ahtapot olup yağ“mış”…

İşte o gün, denize uzak diyarların çocukları, belki de kısacık ömürlerinde ilk defa gördükleri ahtapotun kolları altında “ölüm” denen ateşten yorganı kuşan“mış”…

Dünya bak“mış” bak“mış”…

Sonra da gazetenin sayfasını çevir“miş”, televizyonun kanalını değiştir“miş”

Ve henüz masal dinleme yaşındaki çocuklar, kötü kalplilerin egemen olduğu masalların sayfalarında yitip git“miş”…

Annen