Sevgili Oğlum,

Hayatın en büyük nimetlerinden birisi “basit” yaşayabilmektir…

Hani demiş ya Nazım,

Basit yaşayacaksın, basit.
Mesela susayınca su içecek kadar basit…
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin “seni seviyorum” gibi.
Basit, sıcak bir öpücük yetecek sana…
Basit, sıcak bir öpücük; ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.
Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit…
Çay, simit ve peynirle…

“Bu kadar mıymış? Ondan kolay ne var?” deme sakın…

Kıyafetlerinden arındığın kadar kolay değildir sana sunulan kimliklerden arınmak…

Ya olduğun gibi görünmek, ya da göründüğün gibi olmak…

Her sabah aynadaki aksine huzurla gülümsemek…

Sevdiğine sımsıkı sarılmak, sevmediğinin yanından rahatlıkla çekip gitmek…

Kahkahalarla gülmek hayata, en çok da kendine…

Güneş dolsun diye perdeleri açmak, pamuk gibi karların üstünde doyasıya koşmak…

Kolesterolü düşünmeden kuru fasulyeye ekmek banmak, en ciddi toplantının ortasında bir şiir karalayabilmek, bir şarkı mırıldanmak…

Bir köpeğin gözlerindeki sevgiyi görebilmek, bir çocuğun gülüşünü hiçbir şeye değişmemek…

“Sadece özledim, sesini duymak istedim” diye bir dostu arayabilmek…

Ailen, sevdiklerin yanındayken kıymetini bilmek…

Yeri gelince kızmak, yeri gelince özür dileyebilmek…

“Yapamıyorum” da diyebilmek, “ben yaptım oldu” da…

Bilmediğini kabul edebilmek, bildiğini de paylaşabilmek…

Ne diplomaların ne de paranın seni “adam” yapmaya yetmeyeceğini unutmamak…

Öylesine basit yaşamak ki şu kısacık ömrü, basitliğin sana sunduğu zenginlikte mutluluk bulmak…

Simit kadar basit bir şeyi bile simitçiden alırken haber olmamak…

Bunu günün sürprizi kabul edip gülümsemek, ardından “TC Başbakanı buradan simit aldı” yazısını camekanına asmadan durabilmek…

Basit olsun insanlar, basit olsun mutluluklar, basit olsun hayat…

Ah oğlum, dünya denen şu koca sirkte öylesine zor ki basit olmak, basitliğinden gurur duymak…

Bilmem bunu en “basit” şekilde nasıl anlatacağım sana?

Annen