Evde kaldım bu Pazar, hazır yağmur da var, keyifli bir sofra kurdum kendime…
Peynir, baharatla tatlandırılmış zeytinyağı, mis gibi kızarmış çavdar ekmeği, şarap ve yeşil elma…
Elmamı kestim büyük bir hevesle ve bana bakan bir çift küçük yeşil gözle karşılaştım…
Abartıyorum tabii, kurdun gözlerini görmedim ama o güzelim, mağrur elmaya “yalnız benim için bak yeşil yeşil” diye seranad yapıp gönlünü çalan çapkın bir hırsız olduğuna da eminim…
Ne yapıp ne edip kandırmış işte elmayı, çaktırmadan girivermiş kalbine…
Zavallı elma, direnebilir mi ki kurdun ne açlığına, ne sevdasına, ne de inadına?
Ah elma, biz sanki insan aklımızla direnebiliyor muyuz o kurtlara? Farkettirmeden misafirimiz olup da, kemirmiyorlar mı içimizi usul usul?
Büyüdüm, yetişkin oldum, “olgunlaştım” diyoruz, sonra minicik bir kurt gelip yerleşiveriyor, aklımıza yüreğimize…
Daha biz ne olduğunu bile anlamadan kendine yollar yapıyor, özgürce dolanıyor içimizde…
Ben ne zaman iki tek atsam, bir elma kurdu çıkar karşıma…
Zihnimde, gönlümde kımıl kımıl dolanır… Kendini hatırlatır…
Kimi zaman yok sayarım onu da, varlığını da… Sonra da bir türlü anlayamam neden böyle durup dururken kaşındığımı…
Ya gitmek isteyip de bir türlü gidemeyişliğimdir o “kurt”, ya kalmak isteyip de söyleyememişliğim…
Ya çok sevip de konuşamayışım, ya çok sinirlenip de şöyle okkalı bir tokat atamayışım…
Ya elimi bir türlü uzatamayışım, ya uzatılan bir eli görmezden gelişim…
Ya gururumu bir kenara koyup da af dileyemeyişim, ya haketmeyeni bile affedişim…
Ya sevdiğime kavuşamayışım, ya kavuştuğumu sevemeyişim, daha da kötüsü bunu itiraf bile edemeyişim…
Ya her zaman doğru olmaya çalışmam, ya yanlışıyla doğrusuyla sıradan bir “insan” olmak isteyişim…
Ya bana verilmiş görevlerle, sorumluluklarla yetinmem, ya da onları reddedecek biraz cesaret dilenişim…
Ah o küçük kurtlar… Nasıl da kemiriyorlar içimizi, üstelik bize bile farkettirmeden…
Hani şair demiş ya:
“aynaya bakmaz mıyız?
korkmasak içimizdeki elma kurdundan..”
Ama galiba bakmak gerek aynaya, korkmadan… Bakmakla yetinmeyip, görmek…
Çünkü bir tek o minicik kurtlar biliyor, “içimize” giden en kestirme yolları…
Türkan Şanverdi Avcı
Eylül 2006