Yüzyılın felaketlerinden biri yaşanıyor… Hemen yanıbaşımızda, komşumuzda…
Yunanistan günlerdir yanıyor… İnsan, ağaç, hayvan tüm canlıları yutuyor alevler…
Ağaçların titreyişi, hayvanların haykırışı, insanların gözyaşları birbirine karıştı…
Anasına sarılmış bir ceylanın da, koynundaki yavrularıyla birlikte yanan ananın da feryadı bir oldu… Ateşler içinde umutsuzca döktükleri gözyaşları koruyamadı ne onları, ne de sevdiklerini…
Yunanistan’ın yangını, her geçen gün yok olan doğa için yüreğimde bitip tükenmek bilmeden yanan ateşi de bir kez daha dağladı…
Yanan Yunanlı iki kardeşin hikayesi ise beni öylesine derinden sarstı ki…
Bilmem gördünüz mü, ama 75 yaşındaki iki kardeş eşeklerini bırakıp da arabayla kaçmadıkları için yanarak ölmüşler.
İnsanın değil doğaya, insana bile dostluğunun, sevgisinin kalmadığı bu günlerde o iki kardeşin vefası, dostlarını da birbirlerini de bırakıp gitmemesi çok etkiledi beni.
“Alt tarafı eşek, hele biz canımızı kurtaralım, nasıl olsa yenisi alırız” diye düşünmemeleri içimdeki yangınlara su gibi serpildi.
İnancım oldular, ışığım oldular, umudum oldular sevgiye dair…
Yanarak ölen iki kardeş ve eşek için sızlayan yüreğim, içten içe teşekkür etti onlara. Dostluğun henüz bizi bırakıp gitmediğini gösterdikleri için…
Keşke üçü de kurtulsaydı, keşke birbirlerine sarılıp yine devam etselerdi yollarına gülümseyerek…
Keşke, “bakın ne olursa olsun, biz birbirimizi bırakmadık” diyerek bir parça olsun ısıtsalardı yüreği buz tutmuş insanları…
Merhem olsalardı dostluğun, sevginin, insanlığın yanık izlerine; temizleselerdi içimizdeki isleri…
Güle güle Yunanlı dostlarım…
Sağolmadınız belki ama sevginizle, insanlığınızla hep varolun kendinden başka hiçbirşeyi önemsemeyen, buzla kaplı yüreklerde…
Dilerim ışığınız da sizin gibi bol olsun, sonsuzluğunuzda…