Sevgili oğlum,

İnsan olmanın, hele de Türk olmanın en zor yanlarından birisi nedir biliyor musun?

Mutluluk paylaşmak…

Ne yazık ki biz özünde karamsar bir milletiz ve mutluluklarımızdan değil, mutsuzluklarımızdan güç alır, besleniriz…

Her iyilikte bir kötülük araya araya kendimizi üzer, mutsuz eder sonra da “içimizdeki güç, istersen başarırsın, ben ettim sen etme, aslansın sen, yürü be kim tutar seni…” ve benzeri kişisel gelişim kitaplarına sığınırız.

Bunu sen doğduktan sonra çok daha iyi anladım.

Çünkü ne zaman seninle ilgili güzel bir şeyler söylesem, hemen birisi “aman herkese söyleme, en çok anne babanın nazarı değer” diyor bana.

Ben de boynumu büküp, gözlerimi mahçup mahçup yere dikiyor ve “Yok canım, kimseye söylemiyorum. Hem zaten her zaman böyle iyi huylu değil, bakma şimdi böyle dediğime aslında çıldırtıyor beni” diye düzeltiyorum hatamı.

Tabii benim hevesim bir kez daha kursağımda kalıyor ama karşımdaki rahatlamış şekilde derin bir nefes alıyor.

Sonra da kendimi üzmemem gerektiğini, bütün bunların geçici olduğuna ilişkin nasihatlerini sıralamaya başlıyor ve böylece ben de aslında “var olmayan” sıkıntımdan birazcık olsun kurtuluyorum.

“Ne sıkıntılar gördüm, aslında yoktular” misali…

Bu sadece seninle ilgili de değil oğlum…

Şu yaşıma geldim ama aile hayatım, işim, karşıma çıkan fırsatlar ve daha pek çok konuyla ilgili sevinçlerimi şöyle huzur içinde, suçluluk duymadan paylaştıklarımın sayısı bir elimin parmaklarını geçmedi.

Ama buna karşılık bir derdim, bir sıkıntım olduğunda çok daha kolay anlattım; daha çok destek gördüm.

Aileyle, dostlarla doya doya güldüğümüz zamanların ardından sık sık “çok güldük, ağlamasak bari” diye tahtalara vurduk hep.

Bir gazetecinin röportajında “Önceleri üzüntüleri paylaşmayı samimi dostluk sanırdım. Oysa bir dost senin mutluluğunla mutlu olabilen insanmış, bunu anladım” diye bir cümle okumuştum.

Bizde kara haber tez duyulur da iyi haber “aramızda kalsın ama…” tembihleriyle verilir oğlum…

Ölesiye korkarız kem gözden ve gem vururuz sevincimize…

Birini kötülemek istediğimizde “iyi gün dostu” deriz onun için.

Ama bana kalırsa insanın iyi gününde samimi bir şekilde, kıskanmadan mutlu olabilmek kötü gününde onunla ağlamak kadar hatta belki de çok daha kıymetlidir.

Ve ben kötü gün dostumu iyi günümde de yanı başımda bulmak isterim…

Aynı omuzda hem üzüntü hem de sevinç gözyaşlarımı aynı rahatlıkla paylaşabiliyorsam bilirim ki o benim “can” dostumdur…

İşte bu nedenle korkma mutluluğunu sevdiklerinle doya doya paylaşmaktan…

Korkma; çünkü iyi gününde seninle birlikte gülemeyen, kötü gününde için için gülümseyerek sırtını sıvazlar aslında…

Karamsarlık siyah bir renk gibidir oğlum, hayatın bütün renklerini kaplar ve öldürür; seni esir eder; yaşamının en büyük kısırdöngüsü içerisine sokar…

Sen sen ol bu kısırdöngünün hayatını ele geçirmesine izin verme ve zincirlerle kuşatılmamış sevinçlerin içine kendine sağlam bir yer edin…

Annen