Çok sevdiğim bir atasözüdür: Rakının buzlusundan, kadının rujlusundan, ayranın tuzlusundan kork!

Kim demiş diye sormayın, zira az önce uydurdum.

Malumunuz üçü de son günlerin moda uğraş alanlarından.

Hepimiz uzmanlardan biliyoruz tuzlu ayranın tansiyon yükselttiğini, meğerse rujlu kadın da yükseltiyormuş.

Gerçi uçakta, binlerce metre yükseklikteyken, sağ salim inip inebileceğinden değil de kadının rujundan tansiyonu yükselene ne denir bilemem.

Ama bilen biliyor azizim ki yasaklıyor.

Rakı deseniz, zaten buzlu da buzsuz da olsa yükseltir tansiyonu.

Sulu içilir, buzlu içilir, sek içilir lakin “tek” içilmez…

O anason var ya o anason, mutlaka burnunu sızlatır insanın.

Ya coşarsın, ya efkar yapar, ya memleket kurtarırsın…

Bana göre rakı, ayran ve rujun ortak noktası “hıyar”dır.

Ruj nedir?

Kadındır…

Kadın ne yapar?

“Hıyar”ı bir ömür boyu çekmez…

Rakı nedir?

Muhabbettir…

Rakı neyle içilmez?

“Hıyar”la aynı sofrada içilmez…

Bir tek ayrana hıyar eklersen cacık olur ki onun bile kıvamını kaçırıp da fazla sulu yaptın mı keyfiyle yenmez.

Yani mesele, ne rakı olmak, ne ayran, ne de kadın…

Mesele “hıyar” olmak ya da olmamak…

Düşünmek, biz ya da çevremizdekiler “hıyar” mıyız yoksa değil mi diye…

Azar azar “sulandırılıp” da cacık yapılıyor muyuz diye…

Ve sormak “muhteşem yüzyılımızın” gündemine neden birden “rakı, ayran, ruj” tartışması eklendi diye…