Bu sabah yine gazetelere bakıyordum.

Gündem belli…

Halk sokaklarda, polis tomalarda, iktidar ve muhalefet bizimle hiç ilgisi olmayan kavgalarda…

Sonra ölüm ilanları sayfasına geldim, karşımda gencecik bir çocuk, bir çift mavi göz…

Adı Onur Yaser Can…

3 yıl önce, daha 28 yaşındayken intihar etmiş.

Ailesi “İlle de yaşamak istediğin güzel ülkemizde, inanıyoruz ki hala kalpleri mühürlü olmayan vicdanlar var. İnanıyoruz ki insanlığın Onur’u kazanacak” demiş.

Merak ettim, araştırdım.

2010 yılında İstanbul’da esrar aldığı gerekçesiyle yakalanmış; başarılarından, dehasından övgüyle bahsedilen genç mimar Onur.

Her zaman söylerim, bir insanın, bir anne babanın başına gelebilecek en korkunç şeylerden birisi uyuşturucu.

Benim en büyük karabasanım, Allah karşılaştırmasın diye en çok dua ettiğim.

Ancak Onur’u ölüme sürükleyen “esrar” değil.

Yakalandıktan sonra, ailesinin ve yakınlarının ifadesine göre, karakolda defalarca hakarete ve işkenceye maruz kalması.

Cinsel istismardan, psikolojik baskıya varan karanlık ve belirsiz bir süreç.

Ne kadar doğru ne kadar gerçek bilmiyorum, ama kötü olan 3 yıldır, doğru ya da yanlış ailenin adalet arayışının sonuçlanmamış, sorularının cevaplanmamış olması.

İşte bunun gerçekliğine inanıyorum.

Adaletin, insanlığı korumak adına değil de karanlığı örtbas etmek adına kullanıldığına sürekli şahit oluyoruz çünkü.

Ve hep düşünüyorum.

Küçücük çocuklara tecavüz eden ahlaksızları serbest bırakanların, kendinden olduğu için suçluları koruyanların, adaletin terazisini haklıdan değil de güçten yana kaydıranların “vicdanı” yok mudur?

Dahası kendi evlatları, ana babaları, kardeşleri yok mudur?

Geceleri nasıl huzurla uyurlar, nasıl sarılırlar sevdiklerine gülümseyerek?

Yüreklerinin üzerine çökmez mi “İnsanlık Onur’u”?

Sonra fotoğraflarına baktım Onur’un…

Küçücük bir çocukken, kocaman mavi gözleri ve kocaman gülümsemesiyle sarılmış babasına.

Tıpkı oğlumun babasıyla fotoğrafları gibi…

Hayalleri, idealleri varmış; Hocalarının birlikte çalıştığı mimarların söylediğine göre dünya çapında bir mimar olacak yeteneği varmış.

Hayatının hatasını yapmış, esrar kullanmış.

Daha da kötüsü olmuş, Adalet terazisinin “hafif” tarafında kalmış, yitip gitmiş…

Bir evlat, bir insan kolay yetişmiyor ama ne yazık ki çok kolay kaybediliyor ülkemde.

Son bir ayda bile ne çok can gitti, ne çok can yarım kaldı…

Susuyorsunuz…

Sayın Baylar Bayanlar, sizin terazinizin dengesi ne yönde bilemem ama bilin ki ana babaların vicdan terazisinde eziliyorsunuz.

Siz belki ne mesleğinizden, ne de insanlığınızdan utanmıyorsunuz…

Ama ben çok utanıyorum…

Ve yine Adalet’in Onur’una ağlıyorum bu sabah…