Meşhur bir Belediye Başkanı vardı hani, bir ayıyı kalaşnikofla öldürmüş, üstelik yanında gülerek poz vermişti…
İşte o rahmetli ayıoğlunun akrabaları zat-ı muhteremin kardeşinin tarlasını basmış… Yarım ton karpuzu parçalamışlar.
Bilmem artık, erkek ayılar eve gidince yemek yerine şöyle bir cevap mı aldılar, susuzluk ve sıcaktan serilmiş karılarından: “amaaan, bu sıcakta yemekle falan uğraşamayız, mis gibi karpuz peynir yeriz”
Manava gidip de “bize 2 karpuz” diyecek halleri yok ya ayıların, haliyle en yakındaki tarlaya girivermişler.
Dursun Kara, yani tarla sahibi, duramamış yerinde, karalar bağlamış, hop oturup hop kalkmış… Sonra elinde parçalanmış karpuzlar, açıklama yapmış basına “Devlet, ya ayıya ya da bize sahip çıksın…”
Bunun bir sürü çözüm yöntemi vardır eminim, ama nedense benim aklıma yüksek makama yazılmış bir mektup geliyor…
“Aziz ve muhterem devletimizin ayılarına sahip çıkması hususunda bilgi ve gereğini saygılarımızla arz ederiz…”
Bu mektubu alan üst düzey bürokrat, kan ter içinde koşar makama “Devletlim, halkın maruzatı vardır, ayılarınıza sahip çıkın” diyor.
Devlet “Yahu hangi birine sahip çıkalım? Yurdumun dört bir yanı ayı dolu” der tek kaşını kaldırarak… “Yok efendim, bunlar gerçek ayı, tarlayı basmışlar”
Taraflar çağrılır makama… Davacı tarla sahibiiii, davalı ayııııı….
Tarla sahibi, delilleri yani parçalanmış karpuzları ve şikayetini bir bir arz eder…
Davalı Ayı, karısının söylene söylene ütülediği takım elbisesi içinde terledikçe terler, ama kolay mı? Makama çıkmış bir kere… İki elini önünde bağdaştırır sessizce dinler şikayetleri…
Sıra ona gelince savunmasını yapar “Efendim, hanım yemek yapmamış, aile saadetimizin korunması bakımından mecbur kaldım. Üstelik bunun ağabeyi geçen sene bizim dayıoğlunu öldürmüştü. Kanı yerde kalmasın dedik, lakin kan ne kelime, bir de üstüne karpuzları kelek çıktı. Hem kanı temizleyemedik, hem de hanımdan azar işittik. Asıl ben mağdurum ve mağduriyetim giderilmesini arz ederim…”
Karar: “şahitlerin dinlenmesi için mahkemenin ertelenmesine, davalı ayının tutuksuz yargılanmasına ve bu süreçte yurt dışı çıkış yasağı konmasına, ayrıca devletten izinsiz kış uykusuna yatamamasına…”
E be ayı kardeşim, bir sen mi varsın karnı aç? Ne işin var elalemin tarlasında?
Tarlalar için ormanları yakan, sizleri evinden aşından eden, ırmakları kurutup hayvan nesillerini yok eden, ağaçları bitkileri susuz bırakan, şehir suyunu tüketip de şimdi derelere, akarsulara göz koyan karnı doymaz bir insanoğlu var bilmez misin?
Zenginliği diktiği binanın sayısıyla ölçen, sadece dolardaki yeşile değer veren bir “kıro”sal yayılma var unuttun mu?
Hem sonra da hiç sıkılmadan, “Allahın işi, yağmur yağmayınca biz ne yapalım?” der yöneticileri duymaz mısın?
Biz 21.yüzyılda bidonlara su doldurup elimizi yüzümüzü yıkarken, korkumuzdan tuvalete bile gidemezken, başkentte salgın hastalık türemişken, susuzluktan kıvranırken susarız da sen ne diye kabadayılık yapıp tarla basarsın?
Açlıktan tarla falan basacağına en iyisi yat uyu ayı kardeş… Farz et ki kötü bir rüya görüyorsun… Aslında eskisi gibi aşın da var, suyun da, yaşam alanın da…
Ve biz insanoğlunun ayısına, doğasına, geleceğine sahip çıkması için dua et…
Hepimiz için çok geç olmadan…