Sevgili oğlum,
Gazetelerde lise öğrencilerinin haberlerini okudukça geleceğimize, geleceğine dair çok derin endişeler taşıyorum.
Biliyorum ki bugün içlerinde böylesine derin bir öfke, bu kadar yakıcı bir şiddet besleyen o çocuklar yarın senin yaşayacağın ülkeyi yönetecekler… Ve bu da inan beni çok korkutuyor…
Daha geçen gün Demokrasi Parkı’nda bıçaklarla sopalarla birbirlerine girdi liseli gençler. Biri öldü bir sürüsü yaralandı, gözaltına alındı. Anlık bir öfke yüzünden, daha da kötüsü aşk yüzünden genç hayatlar, umutlar söndü…
Ve işte bugünkü haber…
“Ah gelinciğim” diye ağlıyor bir başka baba… Gencecik kızı bıçaklanmış ve daha 17 yaşında, daha hayatının ilkbaharında bırakıp gitmiş onları… Tam da bir gelincik gibi kısacık bir mutluluk yaşatıp, sonra apansız bükmüş boynunu…
Neden peki? Aşkına karşılık bulamayan bir başka genç yüzünden…
Ah oğlum, eskiden liseli aşıkların elinde kitaplar olurdu, şimdi bakıyorum hep silahlar var…
Sevda uğruna şiirler yazılır, uykusuz kalınırdı…
Sevdiğimiz kimi zaman fark etmezdi bile aşkımızı, dost bilirdi gözlerimizi… Bizlerse onun bir gülüşüyle aydınlatırdık dünyamızı…
Sessizce uzaktan izlerdik mutluluğunu… Bazen ölesiye kızardık ama ona değil sevdiğine; sırf onu anlamıyor üzüyor diye…
Ve aklımızın ucundan bile geçmezdi zarar vermek, ne ona, ne de bizim yerimize sevdiğine…
Ama şimdi liselimin o duru sevdasına, ilk aşkına bile nefret karıştı oğlum…
Artık aşk uğruna dizeler yazılmıyor uykusuz gecelerde…
Pusuya yatılıyor karanlık köşelerde; kurşunlar atılıyor, bıçaklar çekiliyor, bedenler ve ruhlar onarılmaz yaralar alıyor, gelincikler soluveriyor…
Çünkü onlar Kurtlar Vadisi liselileri, bizlerse Hababam Sınıfı liselileriydik.
Bizim lise sıralarımızda dostlukların en sağlamı kurulurdu, bir ömür boyu sürecek…
Değil silah, çakı bile olmazdı üzerimizde… En kötü kavgada yumruklaşır, küser, sonra da öpüşüp barışırdık…
Kanlarımızın en deli attığı zamanlarda okulu kırar, tuvalette gizli gizli sigara içer, sınavda kopya çekerdik…
Çünkü bizler, Hababam Sınıfı çocukları bilmezdik ki daha kötüsünü…
Oysa onlar Kurtlar Vadisi çocukları oğlum…
Karanlığın, öfkenin, paranın, silahın, hırsın gücüyle ruhların beslendiğine inanıyorlar, inandırılıyorlar…
Kılıçların kalemlerden keskin olduğu bir dünyada yaşıyorlar…
Çok üzgünüm bebeğim çünkü biz yetişkinler içimizdeki öfkeyi öylesine başıboş bıraktık ki, sonunda çocuklarımıza gençlerimize dek uzandı ateş…
Biz kendi kavgalarımız içinde kaybolup da onlara sevgiyi, hoşgörüyü anlatmaktan uzaklaştıkça, onlar da tutunacak dal bulamıyorlar öfkeden, silahtan başka…
Hayatlarının en güzel döneminde bir bir yanıyorlar, nedensiz yakıyorlar…
Bir gece Demokrasi Parkı’nda ateşe veriyorlar ASİ ruhlarını, henüz hayatlarının DEMO’sunu bile yaşamamışken…
Bu yangını göremeyecek kadar meşgul biz yetişkinler ise gazetenin sayfasını çevirip kurtuluyoruz üzerimizdeki ağırlıktan…
Ve kör bir karanlığın içinde bir derin hüzün, acı bir gözyaşı ile boş yere yitip gidiyor liselim…
Avuçlarımızdan hızla kayıyor geleceğimiz…
Annen