Sevgili Oğlum, Canım Bebeğim,

Beş gün sonra tam bir yaşına basacaksın…

Geçen sene bu zamanlar seni nasıl sabırsızlıkla beklediysem, birinci yaş gününü de öyle heyecanla bekliyorum.

Geçen sene bu zamanlar hem heyecanlanıyor, hem de çok ama çok korkuyordum…

Herşey yolunda gidecek miydi? Sağlıklı bir şekilde aramıza katılacak mıydın? Ya seni ilk gördüğümde sevmek bir yana, hiç hoşlanmasaydım senden?

Mümkün müydü bedenimde özenle büyüttüğüm seni, kalbimin kabul etmemesi? Ama kimi zaman böyle vakalar oluyormuş, duymuştum…

Tüm bunlar senin ufacık, hafiften de mor bedenini görünce nasıl da dağılıvermişti birden sevdiceğim. Sahi sana söylemiş miydim o zamanlar da moru ne çok sevdiğimi?

Bebeğim benim, Eylül ayını eskiden beri severdim ama seninle birlikte çok daha fazla sevecekmişim meğer bilmezdim; çünkü sen bana Eylül’ün hediyesisin…

Bir yıl önce 19 Eylül’de o minicik, buruş buruş elini kalbimin üzerine koyduğun dakika anlamıştım bundan sonra hayatımın asla eskisi gibi olmayacağını…

Ama inan böylesine değişeceğini hiç tahmin etmemiştim…

Örneğin birşey yapmak istediğimde karşıma engeller çıkarsa çok kızardım, belki kafa tutardım, belki de “amaan” der vazgeçerdim; mücadele etmek yerine…

Bugün ise senin minicik bedeninle nasıl ayağa kalmaya çalıştığını, yere her düştüğünde pes etmek yerine daha çok hırslandığını izleyince aslında ne çok engeller aşmışız şu hayatta bilerek ya da bilmeyerek diyorum…

Bir diş çıkarmanın dahi zorluklarını gördükçe, hırsım kavgam azalıyor aslında minicik olan insanlık zaaflarına karşı…

Senin burnun bile azıcık aksa benim yüzüm düşerken; “Tanrım engelli, hasta çocuklara sahip analara nasıl bir sevda, nasıl bir azim, nasıl güçlü bir yürek bahşediyorsun sen” diye şaşkınlığa düşüyorum…

Bilir misin bebeğim kıymetli uykumdan, Babanla başbaşa yaşadığımız keyiflerimizden asla taviz vermeyeceğimi düşünürdüm ben; ta ki senin nefesini dinlediğim uzun gecelerimizle ve horozlardan bile önce başlayan sabahlarımızla buluşana kadar…

Hem daha bilmezdim ki yanımda bir erkek yapsa nefret edeceğim ve bir daha onu asla aramayacağım “alttan ve üstten gaz” hadisesinin dahi; sırf sende yarattığı huzurdan dolayı beni böylesine mutlu edeceğini…

Bir gülümsemen için, sıcacık bir sarılman için dokuz takla atacağımı, türlü komiklikler yapacağımı hayal eder miydim ki?

Ya o kokunu, dünyanın en pahalı parfümleriyle değişmeyeceğimi?

Doğduğun gün öyle kazınmış ki zihnime, hiç unutmuyorum “eee kadın istedin dünyaya getirdin beni, peki benim istediğim gibi bir dünya bekler mi ki beni” diye sorgulayan, dimdik bakışlarını…

Ah bebeğim, senden sonra ben asla eski ben olamayacağım artık, biliyorum…

Belki bir sürü şeye “boşver” derdim eskiden ama şimdi senin içinde yaşayacağın dünyayı düşünüyorum kara kara…

Belki de aslında ben eskiden de çok şeyi takardım kafama ama artık daha da huzursuzlanıyorum seni bekleyen geleceği düşündükçe…

Senin benim gönlümde yarattığın zenginliği, yüzüme bahşettiğin gülümsemeyi ben de sana sunabilir miyim onu düşünüyorum…

Biliyorum sevdiğim, hayat denen şu tiyatro oyununda seni her zaman bugün olduğu gibi koruyup kollayamayağım…

Mutlu da olacaksın üzüleceksin de…

Zaman zaman kızacaksın, hırslanacaksın, bol miktarda kazık yiyeceksin, kimi zaman da dünyada senden şanslı kimsenin olmadığını düşünecek kadar huzur dolu olacaksın…

İnsana dair ne varsa, yaşayacaksın; Tanrı’nın sana bahşettiği “ömür” dediğimiz zaman içinde…

Ama sadece şunu biliyorum ki; biz, yani ben ve baban her zaman yanında olacağız, hem elini uzatsan dokunacağın kadar mesafede hem de dürbünle bile göremeyeceğin kadar uzaklıkta…

Çünkü sen doğduğun gün itibarıyla Tanrı’nın geçici bir süre için bize emanet ettiği bir ruh ve beden, ve aslında tamamen kendine özgü bir birey oldun ve biz senin düşmene engel olmak için değil, düştüğün yerde yara bandını uzatmak için varız yüreğim…

Tıpkı ben bu satırları yazarken parmaklarını mutfaktaki çekmeceye sıkıştırdığın ve benim sana pansuman yaptığım gibi…

Kararları verecek olan da, sonuçlarını yaşayacak olan da sensin ve bizler paylaşmak için yanındayız ancak…

İşte sevdiğim; hayat bu kadar basit ve bu kadar karmaşık… Tıpkı hemen çözümü önünde duran ama bir türlü göremediğin bir bilmece gibi…

Birlikte yaşayacağız ve göreceğiz, dilerim tabii…

Ne diyeyim ki daha?

İyi ki doğdun, iyi ki varsın günyüzlüm…

Seni çok seviyorum…

Annen