Sevgili Oğlum,
Yine Aralık ayı geldi, yine yeni bir yıl aralandı…
Birlikte ne çok şey yaşadık geçen bu yılda…
Doğumlar, ölümler…
Hastalıklar, mutluluklar…
Kayıplar, kazançlar…
Umutlar, hayal kırıklıkları…
Dostluklar, ayrılıklar…
Kocaman kahkahalar, sessiz gözyaşları…
Kendi ayaklarının üzerinde ilk defa durduğun günler, hayattaki ilk acemi adımların…
Bir yılda koca bir ömür, koca bir ömürde ise kısacık bir yıl…
Seninle kaç yılbaşı göreceğiz kimbilir…
Her yeni yılda aynı dileklerle sarılacağız birbirimize… Sıfırlayacağız yaşadıklarımızı, gökyüzüne bakarak yepyeni hayaller kuracağız…
Bilsen hayat öylesine içiçe geçmiş ki sevdiceğim…
Hem rengarenk hem de birbirinden tamamen bağımsız…
Hani rengarenk zeka küpleri vardır ya, bütün renkleri biraraya toplamak için uğraşırsın…
Kimi zaman başarırsın, kimi zaman da asi bir renk çıkar sana boyun eğmeyen…
İstediğin sıraya bir türlü girmeyen…
İşte sen de bir ömür uğraşacaksın o renkleri biraraya toparlamaya bebeğim…
Üzüleceksin bazen, bazen de dünyada kimsenin senden mutlu olamayacağına inanacaksın…
Gün gelecek güvendiğin dağlara kar yağacak, gün gelecek kocaman çığlar altında umutla parıldayan bir kardelenle ısınacaksın…
“Hısım” diye bidiklerin bir “kısım” fazla sokacak belki, belki de hayat denizinde düşüp de sarıldığın “yılan” değil canına can katan olacak…
Belki aşkına karşılık bulamayacaksın, belki de sevenin kıymetini sen anlayamayacaksın…
Kimi zaman dünyanın en kaliteli yemeklerini yiyip en pahalı şaraplarını içeceksin, kimi zaman sıcacık simit, peynir ve çayın lezzetini dünyalara değişmeyeceksin…
Yaşayacaksın, göreceksin, varolacaksın, var edeceksin…
Ama dilerim sadece gözün değil, gönlün de hep açık olsun oğlum…
Yaşadığın ülkeyi, dünyayı izle… Ama sadece “bakan” değil, “gören” gözlerle…
Aşkın “dizi dizi” ihanetlerle tüketildiğini, adaletin ancak “paralı ya da silahlı” Polat’ların Alem’lerinde dağıtıldığını kabul etme…
Bir kadının aşkına sahip olmanın dünyadaki en büyük hazine olduğunu sakın unutma…
Ve bir kadının nefretinden kork, hiçbirşeyden korkmadığın kadar…
Kanın deli de aksa, adam gibi adam ol… Gözlerinin önünde perde olan, “mış” gibi yaşayan bir adam olma asla…
Yenilsen de kaçak güreşme…
Gerekirse tek başına kal ama sürünün bir “ürünü” olma oğlum…
Ve tüm bunları anlamak için Yaradanın öğüdünü hep aklında tut, “oku” günyüzlüm…
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma…
Siyah ya da beyazlarla sınırlama hayatını…
İzle… Çevrendeki tüm renkleri…
Dinle… Yeryüzündeki tüm sesleri…
Kokla… Doğayı, sana bahşedilenleri…
Tat… Tüm lezzetleri, en başta da aşkı, dostluğu…
Sev… Hem de öyle sev ki sevdiğin bile şaşkınlığa düşsün o gücün karşısında…
Kendi doğrularını takip et daima…
Hatalar da yapsan yola devam etmesini bil… Düştüğün yerden kalk, üzerindeki tozları silkele ve ilerle…
Geçmişi unutma ama geleceğine de sahip çık…
Ne olursan ol ama “insan” ol önce…
Ve “insanlığa” olan inancını, umudunu yitirme asla…
İnan bana o zaman oyundaki bütün renkler seni izleyecek, hem de memnuniyetle…
Ve sen avucundaki “gökkuşağı” ile dünyanın en güçlü adamı olacaksın oğlum…
Seni çok seven annen…