Üç gün uzaklaştık Ankara’dan da dünyadan da ve bu sürede tüm zamanımızı, aklımızı, gönlümüzü sadece ailemize adadık.

Aile düğünü için Kuzenler, Dayılar, Teyzeler hepimiz Antalya’da bir otelde toplandık.

Oğlum bugünleri ileride hatırlamayacak belki; belki de birçok aile ferdini tanıma şansı olmayacak ama ona ne “deli dolu” bir ailesi olduğunu anlatacağım ben.

Büyük şehirlerin, modern zamanların yalnızlığına inat, kalabalık bir ailedir bizimkisi.

Kendi çocuklarıyla, ana babalarıyla bile görüşmeyen insanların aksine annesinin babasının teyzeleriyle, dayılarıyla büyümüş; kuzen çocuklarının çocuklarıyla dost olmuş bir birliktelik ve yaşanmışlıktır.

Kötü günlerimizde kenetlendiğimiz, iyi günlerimizde toplanıp kapı gıcırtısına bile oynadığımız bir bağ vardır aramızda.

Tanrı’nın bana, bize bahşettiği bir şanstır…

Ama tam bir kaos halidir bir yandan da…

Sevgili Beyim, hepimizin bir araya geldiği zamanlarda “nasıl bir aileye düştüm ben” diye şaşkın şaşkın bakar.

Çünkü herkesin aynı anda konuştuğu ama yine de hiçbir lafı kimsenin kaçırmadığı fazlasıyla geveze bir ailedir bizimkisi.

Bizim için olağan sayılan bu durum, başkaları için çok yorucudur.

İki yaşındaki oğlum ve bir yaşındaki yeğenimi bile bastıran çocuklukları, kahkahaları düşüverir insanın tepesine.

Gürültücülüğümüzü ve deliliğimizi anlamak için otel görevlilerinin “bugün ayrılıyorsunuz inşallah” şeklindeki içten temennilerini duymak bile yeterli aslında!

Üstelik de buna alınmak bir yana, gülerek anlatırız birbirimize.

Öyle de bir özgüven hali yani…

Kahvaltı masasında otelin perdesini kapatmaya çalışırken yere indirdiğimde turistler bana korkulu gözlerle bakarken; bizimkilerin hiç istifini bozmadan yemeye devam etmesi de o özgüvenden ve alışmışlıktan kaynaklanır.

Dayısı, Dayısının Dayısı ve Dayısının Dayısının Dayısını (yani annemin dayısını) aynı anda gören oğlumun DaDaDa diye karışır minicik kafası.

Kimin akraba olduğunu anlayamadığı için olsa gerek; ne olur ne olmaz diye tanımadıklarına bile aynı yakınlıkla davranmaya başlar bir süre sonra.

Yediğine, içtiğine, giydiğine karışır hepsi; üstelik en doğrusunu sadece onlar bilir; istesen de aksini kabul ettiremezsin…

Kim büyük kim küçük anlamazsın; 70 yaşındaki seni cebinden çıkarır, 2 yaşındaki uyum sağlayamaz bu enerjiye de bitap düşer…

Evet çok kalabalık, çok yorucu, çok geveze bir ailem var benim.

Ama onlar hayattaki en büyük dayanağım, kişiliğimin en temel taşları…

Her birimiz ayrı şehirlerde, ayrı sorumluluklarla dolu zorlu yaşamlar sürerken böyle büyük ve güzel bir ailenin parçası olmaktan güç alıyoruz belki de.

Çünkü biliyoruz ki ne olursa olsun yanımızda olan, bizi seven, bize inanan, bizimle gurur duyan, bizimle gülen ve bizimle ağlayan birileri var.

Ve bir araya geldiğimizde uzaklıklar da, kırgınlıklar da, yorgunluklar da kaybolup gider; tantanamız, hınzırlıklarımız, şakalarımız, sarhoşluklarımız, dedikodularımızla birlikte…

Çantamızı toplayıp evimize dönerken; temizlemiş oluruz ruhumuzu ve benliğimizi…

Bu şahane güven duygusuyla yol alırız, hayatın tümseklerinde…

Ve bir sonraki buluşmada hep kaldığımız yerden devam ederiz, sanki dün ayrılmış gibi…

Gurur duyuyorum, böyle bir ailem olduğu için…

Delisi dolu, yüreği zengin kalabalık ailem, en büyük hazinem benim…

İyi ki varlar, iyi ki hayatımdalar…

1 Kasım 2010