Etiketler
Olay çıkmış yine…
Neymiş?
Küçükçekmece Belediyesi’nin düzenlediği toplantıda kadınlara seslenen yazar Sema Maraşlı, “Dizilerdeki kadınlar dediğim dedik, akıllı. Mesleğin olsun, eşine muhtaç olma denilen kızların evlilikleri yürümüyor” demiş.
Haklı, vallahi de billahi de haklı.
Dizilerdeki kadınları izledikçe benim de moralim bozuluyor.
Hepsi akıllı, hepsi güzel, hepsi paylaşılamaz maşallah.
Üçer beşer çocuk doğurup da sıfır beden dolaşıyorlar ortalıkta.
Biz iki lokma karda, yerde tuz var mı acaba diye yalamayı düşünerek botları çekmişken, son model cipleri ve ince topuklu ayakkabıları ile holding yönetiyorlar.
Saçlar her daim fönlü, elbiseler son moda.
Hele bir de prenses edasıyla uyuyup da uyanıyorlar ya, gıcık oluyorum. Ne horlarlar, ne yorgan çekiştirirler.
Çocuklar zaten, büyümüş de küçülmüş, akıllı uslu, pek de güzeller. Ayşecikle Ömercik yanlarında şımarık kalır, o derece olgunlar.
Eşlerine sevgililerine muhtaç olmak ne kelime, adamlar peşlerinde koşuyor.
Romantizm tavan yapmış; iltifatlar, ağırlığınca hediyeler…
Ben Sevgili Beyime “bana güzel bir söz söylesene” dediğimde, “onun yerine, para versem olmaz mı?” cevabını alıyorum.
Sofralar çeşit çeşit, hizmetliler birini getirip birini götürüyor. Kristal kadehleri tokuşturup, karşılıklı göz süzüyorlar.
Bir söz söylemeden önce en az 15 dakika karşıdakine bakıp, derin bir nefes alıp öyle konuşuyorlar ve benim gibi önce konuşup sonra düşünen bünyelerde fena halde kaşıntıya yol açıyorlar.
Sosyetik olmaları da şart değil, ev kadını bile olsalar, en maharetlisi en beceriklisi onlar. Bir kalemde sekiz çeşit sofra kuruyorlar.
Okuldan gelen çocuğuna mikrodalgada bir şey ısıtan, tost yapan yok; ya börek açmışlardır, ya taze kek pişirmişlerdir kokusu sokağa yayılan cinsinden.
Anlayışlı, müşfik, hoşgörülü, sevecenler…
Üstelik ev kadınlığından her an sosyeteye ya da başarılı bir iş hayatına terfi edebilme ihtimalleri var zaten. (Bakınız Cemile)
Yani ben de katılıyorum Sema Maraşlı’ya.
Biz kadınlar üzerinde çok ciddi baskı ve strese yol açıyorlar azizim.
Örnek almamak lazım…
Türkan Şanverdi Avcı
10 Ocak 2012
:)) Dizilerdeki kadınlar çok bunalımdalar ama başları beladan hiç kurtulmuyor:)) iyiyiz böyle. Üç beş çocuk doğurup sıfır beden olmalarına gıpta ile bakıyorum yine de :))))
Ama her belada bile sinir bozucu derecede vakurlar ya, ona ne demeli? 🙂
Her zaman olaganüstü seyler ilgi uyandirir.Daha güzel olan da arzu edilir.Akli basinda,yetiskin insanlarin bunlardan pek etkilendiklerini düsünmüyorum ben.Cocuklar ve yeni yetisenler icin ise tehlikeli bile diyebilirim…Özellikle;benim seyrederken bile(ki tesadüfen, bir kac dakika, meraktan)nefes almakta zorlanip,kalbimin duracagini zannettigim o “sonu gelmez entrikalar ve hirslar” yok mu…
Bence de,kalbi olan bakmasin:)
(Türkan hanim,okurken beni cok güldürdünüz,Allah da sizi güldürsün…
yeni yazinizi merakla bekliyorum…)
Hepimizi güldürsün inşallah :))) Çok teşekkür ederim beğeniniz için 🙂
Türkan Hanım,
Blogunuzu tesadüfen de olsa bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Kaleminize sağlık 🙂
Sizin gibi kişiler beni tesadüfen de olsa okuduğu için asıl ben kendimi çok şanslı hissediyorum 🙂 Çok teşekkür ederim…
Sevgili Yazmanyacanavarı,
Doğru söz hacet yok… hepimiz yani Türk kadınları böyle konaklardan gelip, sefalet ve zorluk çekmediğimiz için bize gayet normal gelen bu dizileri soluk almadan izliyoruz sanırım… (kendimi bu kategoriye sokmam biraz zor olacak amma velakin istisnalar kaideyi bozmuyor malumunuz) Neyse, dediğim gibi aslında bu dizileri hasret olduğumuz entrika, hırs gibi bir takım duyguların analizi için- bir çeşit empati- seyrediyoruzdur. 🙂
Elinize kolunuza sağlık… 😀
Ben eğleniyorum aslında, çok gülüyorum çünkü. Sevgili Beyimle birlikte salya sümük ağlanan dizilerdeki diyaloglara kahkahalarla gülüyoruz, o gözle izlemeye başlayınca cidden keyifli. Tam da muhteşem yetenek Gülse Birsel’in “yalan dünya”sı gibi :))) Sevgiler…